29 Ocak 2017 Pazar

Hiç sabrınızın sonuna geldiğinizi hissettiniz mi?Sinirden hiçbir şey yapamayacak konuma geldiğiniz ya da yapmak istediğiniz şeyin karşınızdaki insana siktir git demek olduğuna emin olduğunuz zamanlarınız yok mu sizin de ? Bana bu aralar çok olmaya başladı ve ona siktir git diyemediğim her gün kendimden bir parçanın kopuşunu izlemek zorunda bırakılıyormuş hissine kapılıyorum.Git gide daha da güçsüzleşiyorum,her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum.Belki de güçsüzleşmeyi isteyen kendi benliğim. Hayat önümüze neden-sonuç ilişkileri içinde tercihler sunarken ben hayatla oynadığım bu oyunu kendi elimde olmayan ilk seçimim yüzünden kaybedeceğim. Kazanılmış çaresizlik. Ona sahip olduğum her an ben  de kaybedeceğim. Çünkü o kaybetmeye mahkum ve beni de yanında sürüklüyor. Kendi geçmişinin acılarını yaşıyor ve bunları kendi geleceği yapmaya emin adımlarla gidiyor. Bu konudaki duruşu kararlı. Onu bu konuda takdir etmemek elde değil. Bir insan gördüğü halde çukura düşüyorsa bu düşmeyi istediği içindir. Altında başka sebepler aramaya gerek yok. Demin bahsettiğim gibi onun geçmiş acılarını geleceğine taşıması beni de etkileyecek. Ondan nefret ettiğimi de burada belirtmem gerekiyor. Ayrıca ona ne kadar benzediğimi de belirtmeliyim. İnanın şu son cümle bile gözlerimin dolmasına sebep olabiliyor. Ona benzemek... Bir insanın ona benzemesi için benim yerimde olmak dışında makul sebepleri olamazdı herhalde. Düşündüğüm her olasılık,kafamdaki her bir teori bunu destekler nitelikte. Ona benzemekten bahsetmişken bunun bir örnek alma olmadığını vurgulamak istiyorum. Elimde olmayan sebeplerle yaşadığım travmatik,bir o kadar da içler acısı bir durum sadece bu. Bu arada yazının bu noktasında ona benzediğim için kendimi şanslı hissettiğimi söylemek isterim. Her insanın kendinden nefret etmesi gerektiğine inananlardanım. Kendimizi sevmeyi bir kenara bırakmalı,başka insanlara bunu yapmak için şans vermeliyiz. Ona benzemek ise kendimden nefret etmek için bana başlı başına bir sebep veriyor.  Ondan ve kendimden nefret ettiğimi üstüne basa basa vurgulamak istiyorum.Hesap sorma; bu konuda kararsızım. Ona bunu yapmam için içimde biraz bile olsa bir sevgi kırıntısı olmalı ona karşı. Ama yok. Araya girmeyen maalesef kelimesi vicdanımın bu satırları yazarken ne kadar rahat olduğunun bir kanıtı olabilir. Ancak bu satırları yazıp yayımlamam ise psikolojimin allak bullak olduğunun göstergesidir. Sorumlusu bellidir.( Burada umarım hepiniz içinizden onu  geçiriyorsunuzdur) Adalet sistemi ve cezalandırma : Şu yaşıma kadar  sevdiklerim ve sevmediklerim için aynı kişisel hukuk sistemini kullanarak hiçbir zaman kendi adaletime ihanet etmedim. Yeri geldi kalbimde derin yaralara yol açan kararlar verdim. Yeri geldi hayatımı kolaylaştırmak yerine doğru olduğuna inandığım için zoru seçtim. Ancak konu o olunca kişisel adaletim ülkemizin hakim ve savcıları gibi boktan bir hal almaya başladı. Ona ceza veremedim. Onla yaşıyordum. Kendime ceza vermekten korkmaya başladım.Daha sonra ona olanın bana da olacağını düşündüm. Yazımın bu noktasında ona çok benzediğimi, ondan ve kendimden nefret ettiğimi hatırlatmak isterim. Ancak ona cezasını veremediğim her gün suç işlemeye devam etti,ediyor. Artık bu işi bitirmeliyim. Karşılığı ne  olursa olsun. O hak ettiği sonu yaşamalı. Nasıl  yaşattıysa öyle yaşamalı. Acı çekerek ve af dileyerek sonsuzluğa uğurlanmalı.



                                                                    KÜÇÜK ADAM