29 Aralık 2015 Salı

                                                   YILDIZ DİLİNDE

Etraf alabildiğince insan kaynıyor .Gündüz  kalabalığına alışmıştım fakat akşam vakti gördüğüm bu insan topluluğu daha bir şaşırtıyor beni. Vapurdan iner inmez karşılaştığım bu insan selinden sıyrılırken yavaş yavaş Kadıköy'ün en derme çatma meyhanesini aramaya başlıyor gözlerim. İşte orada! Burada sigara yasağı falan tanımıyor kimse, ortalık duman altı. Oturup tahta bir sandalyeye ceketimi çıkarıyorum gösterişli bir halde, maksadım fark edilmek. Nihayetinde amacıma da ulaşıyorum.40-45 yaşlarında bir ağabeyimiz yapmacık bir nezaketle "Ne arzu edersiniz" diye giriyor lafa. Şöyle bir süzüyor beni o esnada, 18 midir değil midir diye ama vazgeçiyor hemen. "Rakı" diyorum ben de, meyhanede başka ne içilir der gibi böyle. "Patron bana bir otuz beşlik, yanına da süzme. Ha bir de mümkünse üstüne pul biber". Ağabeyim bana bakıyor ama böyle abi gibi değil yani. Eh müşteriyiz en nihayetinde. Duvarları izliyorum sonra, ama yavaş yavaş. Rakı gibi yani. Müslüm Gürses posterleri, Neşet Ertaş sözlerinin yazılı olduğu duvar kağıtları süslemiş mekanı. Ona da eyvallah, severiz. Kulağımda da inceden inceye bir Yıldız Tilbe şarkısı. "Delikanlım" diyor. Zaten çocukluğumuzdan aşinayız kendilerine, Kasetlerden bile dinlemişiz, alaya almayın 21. yüzyıl için ciddi olay. Hemen en matrak havamda şarkının şiirselliği sarıyor etrafımı. Perşembe gecesinin yeni yetme aşık edebiyatı sahne alıyor zihnimde. Tanıyorum kendimi hayatta duramam. Bir erkek daha nasıl sevilebilir ya Hu diyorum kendi kendime. Kalbinin tüm odalarını kapatması bir kadının, o odalardan geçiş izni almış tek bir erkek. Bunlar basit olaylar değil, artık ben de biliyorum. O sırada abim geliyor, rakım geliyor bırak şimdi ağabeyimi. Doldurup ilk  kadehi devam ediyorum düşünmeye, başlamışım bir defa durur muyum hiç? Erkek dediğin doğrudan sever, derin derin bakmak ister, susmaktan ziyade seviyorum diye haykırmak ister. Nereden biliyorum demeyin öğrendim işte bir yerlerden. Bir kadın gibi düşünemez o vakit. Kadınlar sevmeyi aramak ister, aratmak ister bilhassa. Sevmek, tek başına sevmek değildir onlar için. Kılcal damarlar dizilmiştir sevmelerinin üzerinde. Narin ve kuytu dalgalanmalarda boğulmayı beklerler her daim. "Delikanlım" diyemezler genelde, derin olmayan hendekler kazarlar, yüksek olmayan duvarlar örerler sevmelerinin etrafına. Nereden biliyorsun demeyin öğrendim bir yerlerden. Bir ceylanın bir aslana saldırmasını isterler, bir sincabın bir fındığa sarılması sıcaklığında. Öyle severler işte, çoğu zaman oturtamazsın kafanda. Ama kafamda başka bir soru.

Bir erkek nasıl sevilmek ister?
Ceplerini karıştırır gibi sevilsin ister çoğu zaman. Bileklerini keser gibi sevilsin ister elbette. Çünkü kaybetmekten korkar bir erkek. Kimse bilmesin ister, yanılıyorsam söyleyin ama herkes bilsin ister biraz da. Güneşin ilk ışıklarını saçması gibidir bir erkeğin sevmeleri. Soğuk bir kış akşamında ciğerlerinden çıkan soluğu görme isteğidir bir erkeğin sevmeleri. Somutlaştırmak ister çünkü -dedim ya size- sanıldığından daha fazla korkar çok korkar bir erkek. Erkek gibi sevmek dediğimiz olay bir başkaldırıdan ziyade boyun eğmenin kısa vadelerinde hükme eyvallah demektir aslında. Zaman aşımına uğrayacak duyguların taze kanda boğulmasını daha mert görür kendi nazarında. Tez elden gelsin ister sonuçları sevda imtihanlarının. Ya "Delikanlım" ya da "El adamı" olmak ister arka fonda çalan plakta. "Vazgeçtim" demeyi yediremez çoğu zaman bir erkek. En çok ağzına takılan kelimedir belki  de "Sevmeyeceğim". Kimsenin müzik listelerine giremez Yıldız Tilbe. Ancak her genç yaş aşıklığında arka fonda çalar usul usul. Size sevmeyi öğretecek değilim, zaten pek anladığım da söylenemez. Dedim ya öğrendim bir yerlerden. Fakat bilin isterim ki duyumlar sağlam, bu gece de rakılar hakiki bir ağabeyimden. Buzunuz eksik olmasın "E mi?"

                                                                                                          Mehmet Zorlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder