2 Ocak 2019 Çarşamba


Elif Zeyno'ya 

                                               KUYARA: KUMA YATMA RAHATLIĞI



     Güneş kumların üzerine düşürdüğü gölgesini alırken gökyüzüne doğru, sahile paralel uzanan dağlardan gelen hayvan sesleri Kuyara’nın gururlu sessizliğini bozuyordu. Kuyara bir dünya şehri. Dünyanın herhangi bir yerinde bulunan bütün şehirlerin en yücesi. Kuma yatma rahatlığı. Kuyara erkek, kuyara kadın. Kuyara biz insanlığın olmak istediği her şey. Kuyara bir hiç. Cevdet kuma gömdüğü ayaklarını sağa sola hareket ettirerek daha da derine indirmeye çalışırken bir yandan da Elif Zeyno’yu izliyordu. Bir kız çocuğu yarat Tanrım. Altın sarısı saçları insin omuzlarına kadar. Bir kız çocuğu yarat Tanrım. Saçlarının kıvrımlarında kaybolsun hüzünlerim ve onun gülüşlerinde can bulsun sevinçlerim. Bir kız çocuğu yarat Tanrım. Adı Elif Zeyno olsun. Benim ilk mücevherim… Benim tek mücevherim olsun. Elif Zeyno denizin hemen başladığı yerde, tek başına oturuyor ve babasının ona geçen sene aldığı kovası ve küreğiyle bir şeyler inşa ediyordu. Bir kale değil, bir ev değil, bir köprü ya da yol da değil. Elif Zeyno bir şeyler kelimesinde ısrar ediyordu konuşmaya başladığından beri. Belki Cevdet’in gamsızlığı geçmişti ona, belki de bu gamsızlık değil de inançsızlıktı. Yeniyi aramaya olan isteğini aktarmıştı Cevdet kızına. Ne yaptığını bilmemek iyidir. İnsan yaptığını bildiği sürece şikâyet etmeye, bıkmaya ve bir gün kaçınılmaz olarak bırakmaya mecburdur. Ancak Elif Zeyno’nun yaptığı gibi bir şeyler yapmak, yani bir şeyleri aramak, bir şeyleri yaratmak; size başka şeyler yapmak için de ilham kaynağı olabilir. Cevdet kızının doğduğu ilk gün kendine bir söz vermişti. Onu kendi büyüdüğü dünyadan uzak tutacaktı. Elif Zeyno babasının yirmi iki yaşında intihar etmeye çalıştığını bilmeyecekti hiçbir zaman. Büyüyüp yirmi dokuz yaşına geldiğinde, babasını arayıp kendini öldürmek istediğini söyleyeceği ana kadar bilmeyecekti bunu. “İntihar etmeye çalışılmaz. İnsan ya intihar eder, ölür. Ya da ilgi çekmeye çalışır, yaşar. Ama benim ilgimi çekmeyi başardın.”  Nilgün söylemişti bunları Cevdet’e.  Bundan yedi sene önce. Bir hastane bahçesinde. Üstünde faşizmin kol gezdiği bir ülkenin, sikindirik bir belediyesinin ismi yazılı olan bir bankta otururken ikisi. Cevdet’in üstünde annesinin üç hafta önce, görüş gününde getirdiği bayramlıkları, Nilgün’ün üstünde kavurucu sıcağa rağmen, önceki hayatını gizlemek için giydiği uzun kollu tişörtü varken söylemişti. İğne izleri, bolca iğne. Hayatının üstüne defalarca kumar oynamıştı Nilgün. Hepsini de kazanmıştı. Ölmek istediği söylenemezdi o sıralar ancak yaşamak isteyip istemediği de belirli değildi. Ailesinin zoruyla geldiği hastanede, dikkatlice bakılmayan ve sadece hastalar arada sırada dışarıda iki üç ağaç görsün, yaşama tutunsunlar diye zoraki yapılmış bir parkın içinde bulunan, faşizan ve yaşlı bir bankta evleneceği adamla tanışacağına inanmaması da bu yüzdendi belki. Ancak Cevdet eroinle şiir arasında bir bağ bulmuştu. Acısız ve zararsızdı Turgut Uyar. Ve en az eroin kadar bağımlılık yapmıştı. Nilgün’de. Hastanede geçen haftalar ve sıklıkla aynı bankta süregelen buluşmalar dışarıda da devam etmişti. Nilgün şiir okuyordu damarlarının içerisine, Cevdet te âşık olduğu kadını izliyordu, hayatının bir yerlerinde kaybettiği cesaretini geri toplamak için. Aşk yaşamanın devamıdır, ölümü geciktirir. Ancak ölüm geciktiğine de pişman edebilir bazı zamanlar. Elif Zeyno’yu kucağına aldığında bilmiyordu Nilgün kızının altıncı doğum gününü göremeyeceğini. Onu kucağına aldığında bildiği tek şey şuydu: Onu hep sevecekti. En az Cevdet kadar. Cevdet ise şöyle fısıldamıştı Elif Zeyno’nun kulağına daha kırkı çıkmadan, bir melek gibi uyurken yatağında: En çok seni seveceğim kızım. İlk mücevherim… Seni annenden daha çok seveceğim. Şiirler değildi Nilgün’ün bağımlılığı, şairler değildi, doğurduğu kızı değildi Nilgün’ü hayata bağlayan. Sorunların üstesinden gelmek için onları uzağa süpürmek yetmez, yakıp kül etmek yetmez. Küller tekrar birleşir zamanla, rüzgâr tozu alır ve taşır kapılardan içeriye. Önce insan vardı ya, sorunlarıyla beraber. En son insan yok olacak, sorunları yüzünden. Nilgün Cevdet’e bir not bıraktı gitmeden. Yirmi dokuz yaşında, Elif Zeyno’nun odasında asmadan kendini şunları yazdı daimî aşkına: “Ben o bankta ölmüştüm.”
 
        Elif Zeyno kovasını ve küreğini bırakıp, kumdan kirlenen ellerini kıyıya vuran dalgaların içine indirip çıkartarak yıkadı. Daha sonra terliklerini giydi ve ayaklarını da suyun içine batırarak terliklerini de yıkadı. Kumla yaptığı şekillere baktı ve anlam veremedi. Bir şey yaptım diye düşündü Elif Zeyno. Bir şeyler yapmaya devam etmeliyim diye düşündü içinden. Hızlıca babasına doğru koştu ve ona sarıldı. Cevdet kollarını küçük kızının sırtında birleştirdi ve onu yukarıya kaldırıp öptü. Beraberce gülüştüler. Elif Zeyno acıktığını söyledi ve ekledi. Baba bir şeyler yemem lazım.



    küçük adam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder