LEYLA ÖLDÜ HAMDİ GİTTİ
Leyla'nın Ateş tarafından katledilmesinin üzerinden iki yıl, bu olayın ardından evden dışarı çıkmaya karar verip Pavlov ile tanışmamın üzerindense altı ay geçti. Hamdi kapıcılığı bıraktı. "Bir masada ancak iki deli sohbet edebilir Denüz. Üçüncü deli masaya oturursa o masada kavga çıkar." diyerek ve istifasını önce yüce Honos'a ardından da yüce Rabbime sunarak, bunların üstüne tazminatını da içeride bırakarak gitti artık kapıcı olmayan kapıcı Hamdi. Benim adım Deniz. Ve ben Leyla'nın yüce Rabbim tarafından alıkoyulmasından yirmi iki ay, Pavlov ile tanışmamdan dört ay sonra intihar etmeye karar verdim. Bizzat öteki dünyaya gidip Leyla'yı gaddar Rabbimin ve onun sipahi kulları olan meleklerinin elinden kaçırmak için...
Materyalist felsefenin ilk kuralının Tanrı'ya iman olduğunu düşünmüşümdür her zaman. Aynı zamanda Tanrı'nın yani yüce Rabbimin ve onun eş başkanı yüce Honos'un gaddar olduklarına karar verdiğim için kendi Tanrı'mı yaşamakta bulunduğum ancak belirli bir süre sonra yaşamakta bulunamayacağım-maalesef- bu yeryüzünde bulmaya karar vermiştim o zamanlar. İşte Pavlov'la tanışmamın tam da bu fikirler kafamda dolaşırken, Kadıköy'de bulunan boktan bir barda kürt Rock müziğinin efsane vokali Ahmet Kaya'nın "Suphi, suphi bir acayip adam" şeklinde rock müziğini kusursuz ancak biraz lokal şekilde icra ettiği sırada, biradan ve votkadan mağlup olmuş midelerimizin ve beyinlerimizin "kim lan bu Suphi?" şeklinde tepki verdiği ana denk gelmesi kader denen alın yazısının çok boktan bir edebiyatçı tarafından yazıldığına kanıt oluşturmaz mı sizce sevgili materyalistler?
"Bir barda bir deliyle karşılaşırsan kaçacaksın Denüz." demişti o gece yanımda bulunan ve oturduğu kısa, sıska bar sandalyesinde sütünü içmekte olan, şu anda kapıcılık mesleğinden istifa etmiş olan kapıcı Hamdi. Ona küfür etmiştim hatırlıyorum. İşte benim en kötü özelliğim sevgili okur. Ne kadar içersem içeyim bir insana ya da bir kapıcıya küfür edersem onu hatırlarım. Ben insanları kapıcı ya da kapıcı değil şeklinde ayırmam. Bu da benim yüce gönüllülüğüme bir örnek olarak aklınızda durabilir. Rıza Abi'nin Kadıköy'ün unutulmuş sokaklarından birinde bulunan ve sadece benim gibi deliler ya da yine benim gibi sevdikleri kadınlar bu kadınların sevdikleri erkekler tarafından öldürülmüş olan delirmiş aşıklar tarafından bilinen bu bakımsız, dar ve erkek kokan barında, Pavlov ile tanışmam aynen anlatacağım gibi olmuştur aklınızda hiç şüphe kalmasın.
Bir adam masadan kalkmıştır. Tesadüf eseri bu adam bana çok benzer. Üzerinde benim de o gün giydiğim denizci yaka hardal sarısı kazak vardır. Altında annemin altı sene önce bana aldığı eskitilmiş kotun aynısından vardır. Kapıcı Hamdi'ye benzeyen çirkin bir cüce o adamın paçasından tutarak "İyi misin Denüz?" der. Adam küfür eder. Kapıcı Hamdi'ye benzeyen çirkin cüce üzülür ve önünde bulunan süt bardağını kafasına diker. Bardağı hışımla yere fırlatan cüce sinirlenir. "Bana küfretme artık Denüz piçi" diye bağırır. Adam arkasına dönüp cüceye orta parmağını gösterir. Adam elinde bira olan başka bir adama çarpar. Tam da zaman o anda yavaşlar. Einstein dil çıkarır ve gülümser. Leylanın bana verdiği kolyenin aynısından takmakta olan adam diğer adamın üstüne kusar...
küçük adam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder