23 Şubat 2017 Perşembe


                                                                  CEVDET İLE DAYI 


 -Çay içer misin genç?
Yok dayı sağ ol dedi Cevdet. Sakalları beyazlaşmıştı,kafasında beresi olduğu için saçlarını tam göremiyordu ancak onlar da sakalları ile uyumlu olmalı diye düşündü içinden.Yaşı en az altmıştı.Yaptığı işten memnun görünüyordu.Cevdet bunu nasıl anladığını merak etmişti.İnsan kendi yaptığı çıkarımları sorgular mıydı? Cevdet sorgulardı.Zaten insanların en büyük sorunu bu değil miydi.Kendi yaptıklarını sorgulamaz olmuştu insanoğlu,kendi düşüncelerini asla yanlışlamazdı birçoğu.Ne kadar da iğrençler diye düşündü Cevdet.Yanımdaki bu dayı hariç hepsi iğrençler.
Cevdet karşısında gördüğü adamı anlamaya çalışırken çay satıcısı sigara paketinden bir dal sigara çıkarıp yakmıştı.Termosunu ve tepsisini banka Cevdet le aralarına gelecek sekilde koydu. 

-Okuyor musun evlat?Niye çay içmiyorsun ya içsene bir çay sıcak sıcak iyi gelir bu soğuklarda

Cevdet karşısındaki adama tekrar baktı.Sigarasını içine çekişini seyretti.Elini montunun cebine soktu.Sigara içmekten vazgeçti.Elini geri çıkardı.Eğer o da sigara yakarsa bu adamla konuşmak zorunda kalacağını hissetti.En iyisi sırt çantasını alıp oradan uzaklaşmaktı.Başka bir yere oturup sigarasını orada içebilirdi.Ya da yürüyebilirdi.Ama Cevdet sigarasını yürüyerek içmekten nefret ederdi.Aptal işi derdi bu eylem için.

-Bak dayı dedi Cevdet. “Sana açık olacağım.İkimiz de şu an burada tek amacının bana o çayı satmak olduğunu biliyoruz.Sen bu konuda kararlısın.Ben ise o çayı içmemekte kararlıyım.”

-Ben iki sohbet ederiz diye…
Cevdet kalktı.Nereye doğru gittiğini bilmeden yürümeye başladı.Kafasında bir sürü düşünce vardı.Bulunduğu yerden rahatsız olduğu aşikardı.Adana otogarını hiçbir zaman sevememişti.Kirliydi burası hem gerçek hem de mecaz anlamda kirliydi.Türlü türlü pislik dönüyordu burada.Cevdet yürümeye devam etti.Kendine oturacak yeni bir yer arıyordu.Kendi peronundan fazlasıyla uzaklaşmıştı.-ki bu durumu hiç sevmemişti çünkü geri dönecek bir yol vardı önünde– Oturacak bir yer bulamamıştı.Her yerde insanlar vardı.Onun sevmediği insanlar…Aklına yazdığı dizeler geldi.

İnsanlar sevmeye pek gelmeyen yaratılışlar
Değerli olduklarını hissettiklerini an bir değişimin içine giriyorlar 
Ve farklı olma hissi onları farklı davranmaya zorluyor
Yani bir farklılık zinciri başlıyor aslında
Sevgi farklılığı doğuruyor
Farklılık gitmeleri
Gitmeler ise acıyı getiriyor kalanlara
Sonrası karanlık
Sonsuz karanlık
Aslında ben de özledim

Ben de özledim,leyla ile mecnun,ismail abi,hooop,gelecek o gemi,gelmez be abi leylam gelmez gelen acı olur ,gelen bozuk ritimli…
Sus Cevdet,sus artık.Bir şeyleri abartmaktan vazgeç.Bir şeyleri tekrarlamaktan vazgeç.Normalleşmelisin.YANLIŞ KELİME.

Sonunda istediği gibi bir yer bulmuştu.Sırt çantasının ön gözünü açtı.Kitabını çantanın içinden çıkardı.En son kaldığı sayfayı ayracının yardımıyla kolayca buldu ve okumaya başladı.Daha sayfayı bitirmemişken kitabı kapattı.Normalleşmek mi dedi içinden.Tebessüm etti.Cevdet gülmezdi.Tebessüm etmekle gülmek arasındaki farkı çok iyi bilirdi.Ben normalleşirsem eğer normal olduğunu sanan anormaller gibi mi olacağım yoksa anormal olduğu sanılan normaller gibi mi? Normal neydi ki?Kimler normaldi ? Cevdet hep bu soruların cevabını aramıştı.İnsanları iki şekilde değerlendirebilirsiniz.İlk olarak yaşadıkları çevreyle,toplumla bağımlı; ikinci olarak ise yaşadıkları çevreden bağımsız.Cevdet ilkini kesinlikle reddediyordu. Çevresiyle bağımlı olarak değerlendirilmek istemiyordu. Çünkü Cevdet sonunda kendisi dışındaki herkesi anormal olarak nitelemişti.Hatta onlara bir isim bile takmıştı iit diye sesleniyordu onlara.İİT alışverişte,karşı masamda bir iit yemek yiyor,iitlerde sinemaya geliyormuş. İitlerle ne kadar az karşılaşırsa o kadar iyiydi Cevdet için.Bu yüzden tek başına yaşıyordu.Bu yüzden dışarı çıktığında   kimsenin uğramadığı tenha yerlere gitmeyi tercih ediyordu,bu yüzden kimse otobüste yanına oturmasın diye çift kişilik bilet almıştı.O bu yüzden yalnızdı.Bu yüzden yazıyordu.Tüm suç bu karmaşayı yaratan ve düzenleyemeyendeydi.Cevdet karmaşa yaratanları da sevmezdi.Karşı tarafa doğru baktığında çaycının hala onunla oturduğu yerde durduğunu gördü.Kalktı ve o tarafa doğru yürümeye başladı.Canı çay istemiyordu.Otobüsünün geliş saatine daha 25 dakika vardı.Çaycı dayıdan kaçan Cevdet değil miydi? Neden oraya geri döndüğünü kendisi de bilmiyordu.Ancak garip adamların yaptığı garip davranışlar sorgulanmamalıydı.
-Geri geldim dayı.
Adam yüzünü Cevdet'e doğru çevirdi.

-Çay mı lazım evlat?
-Yok be dayı ne çayı.Konuşmak istemiştin ya hani konuşalım be dayı.Ne kaybederiz ki konuşursak.Ben bazen anlatmak istiyorum.Kimse dinlemiyor.Ben konuşayım sen dinle.Sonra da sen konuşursun ben dinlerim dayı. Çok sorguladım bugüne kadar.Ne yapıyorum neden yapıyorum diye?
 - Cevdet sigara paketinden bir sigara çıkardı.Sigarayı yakmadan konuşmaya devam etti. 
Bak dayı bu insanlar var ya çıkarcı,hem de köküne kadar,hayatlarını hep bir yere gelebilmek uğruna feda ediyorlar,sürekli bir koşuşturmaca içindeler. Bak atletleri ayrı tutarım bundan adamların ekmeğidir elbette koşacaklar.Ama bu insanlar bir metro kaçırsalar ölürler mi mesela? Bak bu gözler yürüyen merdivende koşan insanlar gördü.
Dayı araya girdi.Yüzünde beliren gülümsemeyle konuşmaya başladı.
- Çay içmeyeceksen bana müsaade evlat.İş güç anlarsın ya.

Cevdet adama baktı.
-Sana bir çay için 5 lira versem oturur musun yanımda?
-Olur evlat.Dolduruyorum hemen.

Termosların birinden bardağa sıcak su doldurdu.Bardağı çalkaladıktan sonra suyu yere boşalttı.Ardından diğer termostan çayı doldurdu.
-Kaç şeker evlat?
-Ee okuyor musun bu arada.

"Okuyorum" dedi Cevdet.
-Fırsatını buldukça okurum ben.Turgut okurum en çok.Şeker istemez dayı.İçmeyeceğim çayını. 



                                                                                 Küçük Adam



20 Şubat 2017 Pazartesi

                                              4-BUGÜN FARKLI OLACAK
Neden böyle olmak zorundaydı? İnsanlar aşktan anlar mıydı? Peki sen yağmur sen aşktan anlar mısın?
Uzak diyarlara gidelim
Pervasızca birbirimizin olabileceğimiz yerlere gidelim seninle
Ben sana mecbur olayım oralarda
Ben sen olayım oralarda
Bilirsin tesadüfi olmaz karşılaşmalar
Bilirim dertsiz olmaz bu sevdalar

Yağmur Güngören’deki yurtta odada tek başına oturuyordu. Buraya ilk geldiğinde bir oda arkadaşı olacağını düşünmüştü. Ancak yurdun kız bölümündeki aşırı boşluk onun tek kalmasına olanak sağlamıştı. İyi de olmuştu çünkü yalnızlık onun için kelimelerle oynama olasılığının artması demekti. İzmir den gelip Güngören de kalmak o kadar zor olmuştu ki ilk başlarda geçen senenin başında yurttan ayrılmayı bile düşünmüştü yağmur ancak sonradan alışmıştı buraya. Hatta bu alışmışlık ikinci senesinde bile burada kalmasını sağlamıştı. Herkesi tanıyordu burada. Temizlikçisinden yurt sahibine kadar. Bilgisayarı açıktı ancak ne yapmak istediğine karar verememişti. Bugün Gizem ile konuştuktan sonra derse girmişti ama aklı derste değildi. O hala meçhul adamı düşünüyordu. Ona taktığı isim buydu. O sırada pencereden yağmuru irkilten bir ses geldi. Perdeyi açtıktan sonra Buğranın  karşı tarafta ona eliyle  bazı hareketler yaptığını gördü. Bu işaretlerden sonra yapması gerekenin pencereyi açmak olduğunu geç anlamıştı. Pencereyi açtı ve buğraya ne olduğunu sordu? Cevap çok kısaydı ateşi atar mısın? Ardından biraz duraksayıp ekledi buğra benim çakmağı aşağıda kaybettim. Tabi dedi yağmur bekle. Ardından da ateşi buğraya attı sonra da sen de kalsın dedi. Benim iki tane daha çakmağım var. Buğra yağmura teşekkür edip pencereyi kapattı. Yurt o kadar garipti ki kızlar ve erkekler bölümü ayrı olmasına rağmen birbirine en yakın taraflardaydı. Arada apartman boşluğu gibi bir yer vardı. Buğranın odasıyla yağmurun odası arasında bir buçuk metre vardı sadece ve bu da iletişime geçmeleri için engel değildi. Buğrayı severdi aşağıda kantinde görüştüklerinde de buradan pencere aracılığıyla konuştuklarında da birbirlerini anlayıp güldürebiliyorlardı. Ayrıca buğra yurtta ona asılmaya çalışmayan ender erkeklerdendi. Buğranın isteği yağmurda da sigara içme dürtüsünü oluşturmuştu. Masada duran paketten bir sigara aldı çakmağı da çekmecesinden çıkartıp sigarayı yaktı. Sigara bir dişi için nefret edilme sebeplerinden biriydi bu ülkede Yağmur bunu da biliyordu. Ayrıca ailesi bunu kolay kabul etmezdi. Bu yüzden onlardan da saklıyordu sigara içtiğini. Dumanını uzun uzun içine çekti sigarasının ve  ardından söndürdü. Yavaş yavaş uyku bastırıyordu artık. Odada bulunmayan tuvalet Yağmur un koridorda bulunan ve o kattaki herkesin ortak kullandığı lavaboya gitmesini zorunlu kılmıştı dişlerini fırçalamak için. Yağmur dişlerini fırçaladıktan sonra odaya geri döndü. Çalışma masasında duran kitabını eline aldı. Ardından odanın ışığını kapatıp masa lambasını yaktı ve yatağa girdi. Hava soğuk sayılmazdı ama sıcak ta değil bu yüzden ince bir battaniyeyi üstüne attı yağmur ve kaldığı yerden kitabını okumaya devam etti. Aradan daha yarım saat geçmemişti ki yağmur kaldığı sayfanın ucunu hafif kıvırarak kitabı elinden bıraktı. Daha önceden duvara dayayıp dikleştirdiği yastığını tekrar yatay hale getirdi ardından gözlerini kapattı.
        Yağmur çalan telefonunun sesine uyanmıştı. Komodinin üstünde duran telefonunu eline aldı. Arayan annesiydi. Telefonu açtı ve yeni uyanmanın verdiği sersemlikle efendim dedi. Annesi de yatıyor muydun diye karşılık verdi yağmura ardından yaklaşık beş dakika kadar konuştular. Yağmur telefonu kapattığında hala yataktan kalkmamıştı. Ayaklarını ve ellerini birbirlerine ters yönde ileri geri uzatarak gerildi. Saçları dağılmıştı yataktan kalkıp çalışma masasında duran su şişesini eline aldı ve kafasına dikerek su içti. Dolabından bir tane yüz havlusu aldı ve dışarı çıktı. Lavaboya doğru yürüdü. Yüzünü yıkayıp geri odasına döndü. Bugün bir işi yoktu hatta yurttan çıkmayı bile düşünmüyordu. Yapması gerekenleri dünden kararlaştırmıştı  kahvaltıdan sonra tüm günü yazdıklarını düzenleyerek ve Cuma günkü sınavına çalışarak geçirecekti. Yağmur önce kahvaltıya indi. Sabah kahvaltıları yurda aitti ve verilenler aslında biz size kibarca kahvaltıya falan inmeyin gerek yok diyoruz demekti. Kahvaltısını ettikten sonra geri odasına geçmeden önce arkadaşlarıyla yurdun bahçesinde bir sigara içti. Güngören in ara sokaklarına bakan bu bahçe adlı yer aslında normal bir evin orta büyüklükte olan balkonuna eş değerdi. Sigarası bittiğinde yanındakilere görüşürüz diyerek tekrar yukarı çıktı. İnsanların dertlerini ya da üzüntülerini perdeleme yöntemleri çok farklıdır. Genelde çoğu kişi kendine has bu yöntemleri  layığıyla uyguladıklarını düşünür. Çevrelerindeki insanların kendilerini mutlu zannettikleri kanısına varırlar. Ancak durum aslında pek böyle değildir. Nasılsa sevincimizi dışarıya vururken onu kontrol edemiyorsak üzüntümüz de bizim kontrolümüzde değildir tıpkı hayatımızın kontrolünü aslında doğarken kaybetmemiz gibi. Yağmur da kaçıyordu. Yağmur da maske takıyordu. Ama tüm maskeler insanlar yalnız olduklarında kendini sabote eder ve parçalanır. İşte bu yüzden yağmur odaya girdiği anda maskesini çıkartıp masasına bırakmıştı adeta. Odaya girdiğinde yapması gerekenin oturup ders çalışmak olduğunu biliyordu. Zaten o genelde yapması gerekeni bilirdi. Ancak insanlar genelde yapması gerektiğini bildiği şeyi yapmaya pek yanaşmazlar. Çünkü hayatımız yapmamız gerekenler ve yapmayı istediğimiz şeyler arasında süre gelen bir savaştan ibarettir. Çoğu zaman isteklerimizin galip geldiği bir savaş… Yağmur bir sigara yaktı ardından da pencereyi açtı. Elini apartman boşluğuna bakan pencereden çıkartırken kafasında iki gün öncenin vermiş olduğu donuk anılar dolanıyordu. Yağmur bu dünyaya gelen insanın bir görevi bir misyonu olduğuna inanıyordu. Pazar gününden itibaren ise kendi görevinin meçhul adamı bulmak olduğunu düşünüyordu. Ama nasıl olabilirdi? Bu görevin gerçekleşme ihtimali tüm insanların birbirlerine gerçekten saygı duyup sevmesi ihtimalinden bile kat ve kat daha düşüktü. Abartılacak kadar yakışıklı bir çocuk değildi. Düzgün giyinmişti mutlaka birini bekliyor diye düşünmüştü yağmur o gün belki de beklediği insan gelmemişti belki de sadece bu yüzden benim yanıma geldi diye düşündü yağmur sonra vazgeçti bu fikirden. İnsanlar işlerine gelmeyen olasılıkları her zaman için ortadan kaldırmasını bilmemiş midir zaten? Sigarasını söndürmeden aşağıya doğru attı yağmur tam içeri geçecekken buğranın penceresini açtığını gördü. Buğranın elinde sigara vardı. Selam yağmur dedi ve ekledi aşağıda çok sessizdin bugün bir şey mi oldu ?
- Selam. Hayır bir şey olmadı sadece biraz dalgınım öyle son günlerde. Sen ne yapıyorsun nasıl gidiyor?
_ Değişen bir şey yok vallahi sınav dönemi can yakacak gibi şu sigarayı içip derse geçeceğim direk yoksa birkaç ders seneye de benimle beraber olacak.

 Halledersin sen sorun olmaz dedi yağmur sonra da kendisinin de ders çalışması gerektiğini söyleyip içeri geçti. Penceresini kapattıktan sonra perdeyi de çekti.
   Yağmur gün boyunca hiç ders çalışmadı, yazdıklarını da düzenlemedi. Yaptığı tek şey yazdıklarına yenisini katmak olmuştu. Sınavın olacağı Cuma gününe kadar yurttan hiç çıkmadı. Odasını terk etmesini sağlayan tek neden yemek için aşağıya inmesiydi. Üç gün boyunca kimseyle konuşmadı. Gizem in aramaları bile cevapsız kalmıştı. Sonunda dayanamayıp ona kısa bir mesaj atmış ve yalnızlığa ihtiyacı olduğunu, iyi olduğunu onu merak etmemesi gerektiğini söylemişti. Yağmur üç gün boyunca düşündü ardından da düşündüklerini kağıda döktü. Ona göre tekrardan iyi olmasını sadece yalnızlığı sağlayabilirdi çünkü. Başkalarına anlatamazdı, Gizem bile onu anlamamıştı bunu yaptıklarını konuşma sırasında anlamıştı. Gerçi o kendisini bile anlamazken başkaları nasıl onu anlayabilirdi ki? İnsanlar önce kendilerini anlamalı, insanlar önce kendi yaptıklarını değerlendirmeli ve kendi kendinden yardım istemeliydi başkalarından yardım istemeden önce. Yağmur da tam anlamıyla bunu yapmıştı işte.

       Cuma sabahı gözlerini açtığında garip  bir yorgunluk vardı üstünde. Dün gece önce ders çalışmış sonra da yine bir şeyler karalamıştı defterine. Yattığında saat neredeyse dörde geliyordu ve şu an  hala uykulu olmasından  yaptığı çıkarım saatin daha on ikiyi geçmediğiydi. Saat 3 te sınavı vardı. Sınavdan bir gün önce çalışıp vizeye girmek aptallıktı. Yağmur da bunun farkındaydı ama yapacak bir şey yoktu. Yataktan bundan pek memnun olmadığını belli eder bir biçimde kalktı. Masası çok dağınıktı bu çok ta şaşırtmamalıydı çünkü genel olarak odası çok dağınık görünüyordu. Telefonunu nereye koyduğu düşünürken bir yandan da masasında açık duran defterini eline aldı. Yazdığı satırları içinden okumaya başladı.

Bu seste bir şey var beni bağlayan
Sanki farklı bakıyor bu gözler
Bu gözler benim gözlerimde güzel
Benim içinse o puslu bakışları
O gülüşler sahiden de mutluluğun habercisiyse
O güzel yüzden akan saflık,duruluk
Benim nehirlerime dökülecekse ilerde
Hayat yeni başlıyor benim için
Seninle
Hayat seninle
SEN
Benimle güzelsin

   Defteri tekrar masaya bıraktı ve kendisi de masaya oturdu. Masada duran kalemini eline aldı ve dün yazdığı şiirin altına not düştü.

   ‘’ Ben hep inandığıma şiirler yazdım bugüne kadar : İnandığım bir geleceğe, inandığım insanlara ve inandığım aşklara… Lütfen ben inancımı yitirmeden gel
                                                                     Su damlası

Yağmur masadan kalktı ve ardından dün çekmeceye koyduğunu hatırladığı telefonunu aldı. Kilit tuşuna bastığında yüzünde aniden oluşan şaşkınlık bir süre sonra yerini paniğe bırakmıştı. Saat 13.48. Bu bir şaka olmalıydı. Bu kadar uyumuş olamazdı. Hemen kendine geldi. Hızlıca giyinmeli ve en kısa sürede yurttan çıkmalıydı. İlk önce odadan çıkıp yüzünü yıkadı ve dişlerini fırçaladı. Ardından da odaya dönüp giyindi. Bunları yaparken başka hiçbir şey düşünmüyordu. Sınava yetişmek zorundaydı. Yurttan çıktığında saat 14.06 idi. On dakika sonra tramvaya binmiş olursa yarım saat süren yoldan sonra okula zamanında varabilir ve sınav salonundaki yerini başlama saatinden önce alabilirdi. Hızlıca tramvaya doğru giden yolu yokuş aşağıya doğru yürüdü. Kale centerı gördüğünde bu görüntünün hemen ardından bir tramvay göreceğini bilmiyordu. Adımlarını koşar adım yapmasını sağlayan bu görüntü  mutsuzluğun doruğa çıkmasını ve kalp atışlarının dolaylı yoldan hızlanmasını sağlamıştı. Tramvaya binmek için arasında sadece dört şeritli bir yol kalmışken tramvayın kaçtığını görmesi risk almak yerine ışıklardan karşıya geçmesini sağlamıştı. Yaklaşık beş dakikalık bir gecikmenin ardından önce tramvaya binmiş sonra da okulun yolunu tutmuştu yağmur.


                                              Küçük Adam

17 Şubat 2017 Cuma



                   BUGÜNLERDE
Gülüyorum bugünlerde az da olsa
Alışık değilim ya garip oluyor biraz
Beceremiyorum çokça
Oysa bu kahrolası boşluk yiyip bitirmeli beni
Açlığın  gölgesindeki Norveçlinin 8 krona aldığı mum yetmemiş miydi ona?
Bana neden yetmiyor odamın aydınlık ışıkları?
Bilinmez  
Bu savaşı sen kazanmadın , ben kaybettim
Biline 
Ki bilerek
Kayıplar kazanmak için verilir bazen
Yenisinin alınması için oyuncağını kıran çocuğum ben
Çocuğum ben 
Elimde kalan kırık oyuncak
Kırık oyuncaklarla oynanmaz
Çocuğum ben
Oyuncaksız ve gülen
Bırakın deli sansınlar beni
Umurumda değil düşünceler
Oyuncaklar ve gülüşler
Yaşanmışlıklar verin bana
Mutluluklar kalsın
Ve son olarak tanrım
Bağışlayın
Bu güzel bayan sizin tanrınız olmalı
Adı Camilla
Krakow prensesi
Beyaz yeleli atlar üzerinde geliyor göklerden
Ve ben küçük ama dindar deli
Kırık oyuncaklı ve çift tanrılı
Bırakıyorum burada yazmayı

       Küçük Adam

13 Şubat 2017 Pazartesi

     

Hediye edilmiş bir kalem ve eskilerde alınmış bir defter yetiyor anıların gözümden akmasına
Birer birer mürekkebe bulanıyor damlalar
Sonrasında bir yalnızlık başlıyor
Sonrasında tekliğin kutsallığı hissediliyor güçsüz bileklerimde
Bir soru hep aklımda
Ya ben de onlar gibiysem ?
Onlar insanları öldürüyor
Onlar duyguları katlediyor
Ve onlar tanrıya kendini sorgulatıyor
Ya tanrı yaratmadıysa insanı ?
Cevdet abi hep derdi
Allahı hak etmek gerekirmiş
Çünkü Cevdet abiye göre sevmek ve inanmak yeterli değil
Davranmak ta gerekli
Bir de son olarak Cevdet abinin başı secdeden kalkmazdı
Bizim başımızsa inmedi daha oralara

  Küçük Adam

8 Şubat 2017 Çarşamba



                                                                       C


    Eve gelirken on paket sigarayla bir deste kibrit aldı.Odasının ışığını yaktı.Elindekileri karyolanın altına,boş bavula koydu.Çevresine bakındı.Yoktu.Oturma odasını da aradı.Orada da yoktu.Bunca lüzumsuz eşya vardı da,neden en gereken bir sigara küllüğü yoktu.Kadınlar da böyleydi.Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama,yalnız bir teki yoktu.

 -Ne işle meşgulsünüz acaba?
-Aylakım ben.
- Nasıl yaşarsınız o halde?
-Gelirim var.
-Zenginsiniz anladığım kadarıyla.
-Zengin değilim param var.

Kendimi onu anlatmaktan alamadım bu gece. Onu anlamaya çalışmam da gayet uzun sürdü ama buna değdiğini söyleyebilirim. Hayatı kendi değer yargılarıyla yaşıyor C. çoğunun sevmeyeceği bir kişiliği var.İnsanları sevmiyor.Hatta onlardan nefret ettiği bile söylenebilir.Toplumun genel geçer kurallarına karşı savaşıyor.En sevdiği şey ise kadın bacağı. Şaşırdığınızı hissedebiliyorum. Ancak C. kadınları bacaklarından öpmeyi çok seviyor. Sorunlu bir çocukluk geçirmiş.Babasından nefret ediyor.Sigara kullanıyor.Sıklıkla alkol kullandığı söylenebilir.Sağ şakağında bir ağrısı var C. nin bu yüzden şarap içiyor.Çünkü şarabın bu ağrısını azalttığını düşünüyor.Aslında bu yalan ve bunu kendisi de biliyor.Bir keresinde ressam arkadaşına "Şakağımdaki ağrıyı duymamak için,iştah açmak için falan diyorum ama değil,biliyorum.Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için içiyorum.Belki kendi kendimden." demişti.Arkadaşına bir kaç şey daha söyledi C. ama şu anda sizin bunları bilmeniz gerektiğini düşünmüyorum.Sıklıkla sinemaya gidiyor C.  bazenleri yalnız,bazenleri ise yolda gördüğü güzel hanımlarla.Sinemada birbirlerinin etlerine sürtünen insanlardan ve özellikle onların ter kokusundan nefret ediyor.Ancak bir keresinde G. ile sinemada öpüştüklerini ve bacaklarının birbirlerine değdiğini ben biliyorum.İnsanlarla sizli bizli konuşmayı hiç sevmiyor C. onun bu konuda söylediği bir laf aklımda."Siz sevilmez,sen sevilir." C. isteseydi G. ile sevişebilirdi ancak onun sarhoşluğundan yararlanmak istemedi.Bu konu için daha sonra "Bir şeyler olacaksa şarapsız olmalıydı." demişti.Ama olmadı C. G. ile hiç sevişemedi.Ancak bu onda herhangi bir etki yaratmamıştı.Çünkü çok geçmeden yolları B. ile tekrar kesişmişti. Burada biraz araya girip konuyu değiştirmek istiyorum.C. nin özel hayatını çok deştik.Bizi asıl ilgilendiren onun içsel dünyası olmalı.Bu konuda kadınların çok yer tuttuğunu düşünmüyorum. Onu bu noktaya getiren salt gerçeğin babası olduğu kanısındayım.Çünkü C. nin babasının bahsinin geçtiği bölümlerde nefreti,acıyı ve kızgınlığı hissetmemek mümkün değil."-Görürsünüz,adam olamayacak bu çocuk, derdi hep.Konuşmazdım.Sevinirdim.Babam adamsa ben olmayacaktım.İyi ki okumamı istemiyordu.Yoksa ona inat okumazdım." Bununla ilgili yazabileceğim,C. nin ağzından çıkmış bir kaç söz daha var ancak bunu istemiyorum.Onun orospu çocuğu babasıyla ilgili bir şeyler daha yazıp ne kendimi ne de C. yi daha fazla üzmek istemem. İçsel dünyasının oluşumunda etkili olan yalnızlığının onun kitaplara olan ilgisinin başlamasına sebep olduğunu düşünüyorum. Ayrıca küçük yaşta arkadaşları tarafından sevilmemesinin de topluma duyduğu nefrette payı büyük.

    
          
              C. bir şey söyledi.Döndüm.
  -Anlamadım,dedim.
-Kuyara ile Adako,dedi.
-Ne o? Bir ilk çağ trajedisinin adı mı?
Paleti bırakıp gittim yanına oturdum.
-Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra; 'Kumda yatma rahatlığı.' A-da-ko; 'Ağaç dalı kompleksi.' Şimdi kumda yattığım içim kuyara diyorum.Daha da genişletilebilir.Kuyara,alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır.Düşünmeden uyuyuvermek.Biteviye geçen günlerin kolaylığı.Ya adako? Ağaç dalındaki gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem?  Hep öteye öteye uzar.Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu.Özgürlüğe susamışlıktır.Buna ben ağaç dalı kompleksi diyorum.Genç hastalığıdır.Çoğunlukla Kuyaro dişidir,Adako erkek.Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir.İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi,yakınları onun içindeki bu Adako'yu da budarlar.Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar.Kimi insana ne yapılsa yararı olmaz.Asi daldır o.Ayrılır.Balta işlemez ona.
Sustu.İki sigara yakıp birini bana verdi
-Çalışmıyor musun? diye sordu.




Hoşçakal C. kocaman kocaman gülümsemelerle... 
                                                               Küçük adam