20 Şubat 2017 Pazartesi

                                              4-BUGÜN FARKLI OLACAK
Neden böyle olmak zorundaydı? İnsanlar aşktan anlar mıydı? Peki sen yağmur sen aşktan anlar mısın?
Uzak diyarlara gidelim
Pervasızca birbirimizin olabileceğimiz yerlere gidelim seninle
Ben sana mecbur olayım oralarda
Ben sen olayım oralarda
Bilirsin tesadüfi olmaz karşılaşmalar
Bilirim dertsiz olmaz bu sevdalar

Yağmur Güngören’deki yurtta odada tek başına oturuyordu. Buraya ilk geldiğinde bir oda arkadaşı olacağını düşünmüştü. Ancak yurdun kız bölümündeki aşırı boşluk onun tek kalmasına olanak sağlamıştı. İyi de olmuştu çünkü yalnızlık onun için kelimelerle oynama olasılığının artması demekti. İzmir den gelip Güngören de kalmak o kadar zor olmuştu ki ilk başlarda geçen senenin başında yurttan ayrılmayı bile düşünmüştü yağmur ancak sonradan alışmıştı buraya. Hatta bu alışmışlık ikinci senesinde bile burada kalmasını sağlamıştı. Herkesi tanıyordu burada. Temizlikçisinden yurt sahibine kadar. Bilgisayarı açıktı ancak ne yapmak istediğine karar verememişti. Bugün Gizem ile konuştuktan sonra derse girmişti ama aklı derste değildi. O hala meçhul adamı düşünüyordu. Ona taktığı isim buydu. O sırada pencereden yağmuru irkilten bir ses geldi. Perdeyi açtıktan sonra Buğranın  karşı tarafta ona eliyle  bazı hareketler yaptığını gördü. Bu işaretlerden sonra yapması gerekenin pencereyi açmak olduğunu geç anlamıştı. Pencereyi açtı ve buğraya ne olduğunu sordu? Cevap çok kısaydı ateşi atar mısın? Ardından biraz duraksayıp ekledi buğra benim çakmağı aşağıda kaybettim. Tabi dedi yağmur bekle. Ardından da ateşi buğraya attı sonra da sen de kalsın dedi. Benim iki tane daha çakmağım var. Buğra yağmura teşekkür edip pencereyi kapattı. Yurt o kadar garipti ki kızlar ve erkekler bölümü ayrı olmasına rağmen birbirine en yakın taraflardaydı. Arada apartman boşluğu gibi bir yer vardı. Buğranın odasıyla yağmurun odası arasında bir buçuk metre vardı sadece ve bu da iletişime geçmeleri için engel değildi. Buğrayı severdi aşağıda kantinde görüştüklerinde de buradan pencere aracılığıyla konuştuklarında da birbirlerini anlayıp güldürebiliyorlardı. Ayrıca buğra yurtta ona asılmaya çalışmayan ender erkeklerdendi. Buğranın isteği yağmurda da sigara içme dürtüsünü oluşturmuştu. Masada duran paketten bir sigara aldı çakmağı da çekmecesinden çıkartıp sigarayı yaktı. Sigara bir dişi için nefret edilme sebeplerinden biriydi bu ülkede Yağmur bunu da biliyordu. Ayrıca ailesi bunu kolay kabul etmezdi. Bu yüzden onlardan da saklıyordu sigara içtiğini. Dumanını uzun uzun içine çekti sigarasının ve  ardından söndürdü. Yavaş yavaş uyku bastırıyordu artık. Odada bulunmayan tuvalet Yağmur un koridorda bulunan ve o kattaki herkesin ortak kullandığı lavaboya gitmesini zorunlu kılmıştı dişlerini fırçalamak için. Yağmur dişlerini fırçaladıktan sonra odaya geri döndü. Çalışma masasında duran kitabını eline aldı. Ardından odanın ışığını kapatıp masa lambasını yaktı ve yatağa girdi. Hava soğuk sayılmazdı ama sıcak ta değil bu yüzden ince bir battaniyeyi üstüne attı yağmur ve kaldığı yerden kitabını okumaya devam etti. Aradan daha yarım saat geçmemişti ki yağmur kaldığı sayfanın ucunu hafif kıvırarak kitabı elinden bıraktı. Daha önceden duvara dayayıp dikleştirdiği yastığını tekrar yatay hale getirdi ardından gözlerini kapattı.
        Yağmur çalan telefonunun sesine uyanmıştı. Komodinin üstünde duran telefonunu eline aldı. Arayan annesiydi. Telefonu açtı ve yeni uyanmanın verdiği sersemlikle efendim dedi. Annesi de yatıyor muydun diye karşılık verdi yağmura ardından yaklaşık beş dakika kadar konuştular. Yağmur telefonu kapattığında hala yataktan kalkmamıştı. Ayaklarını ve ellerini birbirlerine ters yönde ileri geri uzatarak gerildi. Saçları dağılmıştı yataktan kalkıp çalışma masasında duran su şişesini eline aldı ve kafasına dikerek su içti. Dolabından bir tane yüz havlusu aldı ve dışarı çıktı. Lavaboya doğru yürüdü. Yüzünü yıkayıp geri odasına döndü. Bugün bir işi yoktu hatta yurttan çıkmayı bile düşünmüyordu. Yapması gerekenleri dünden kararlaştırmıştı  kahvaltıdan sonra tüm günü yazdıklarını düzenleyerek ve Cuma günkü sınavına çalışarak geçirecekti. Yağmur önce kahvaltıya indi. Sabah kahvaltıları yurda aitti ve verilenler aslında biz size kibarca kahvaltıya falan inmeyin gerek yok diyoruz demekti. Kahvaltısını ettikten sonra geri odasına geçmeden önce arkadaşlarıyla yurdun bahçesinde bir sigara içti. Güngören in ara sokaklarına bakan bu bahçe adlı yer aslında normal bir evin orta büyüklükte olan balkonuna eş değerdi. Sigarası bittiğinde yanındakilere görüşürüz diyerek tekrar yukarı çıktı. İnsanların dertlerini ya da üzüntülerini perdeleme yöntemleri çok farklıdır. Genelde çoğu kişi kendine has bu yöntemleri  layığıyla uyguladıklarını düşünür. Çevrelerindeki insanların kendilerini mutlu zannettikleri kanısına varırlar. Ancak durum aslında pek böyle değildir. Nasılsa sevincimizi dışarıya vururken onu kontrol edemiyorsak üzüntümüz de bizim kontrolümüzde değildir tıpkı hayatımızın kontrolünü aslında doğarken kaybetmemiz gibi. Yağmur da kaçıyordu. Yağmur da maske takıyordu. Ama tüm maskeler insanlar yalnız olduklarında kendini sabote eder ve parçalanır. İşte bu yüzden yağmur odaya girdiği anda maskesini çıkartıp masasına bırakmıştı adeta. Odaya girdiğinde yapması gerekenin oturup ders çalışmak olduğunu biliyordu. Zaten o genelde yapması gerekeni bilirdi. Ancak insanlar genelde yapması gerektiğini bildiği şeyi yapmaya pek yanaşmazlar. Çünkü hayatımız yapmamız gerekenler ve yapmayı istediğimiz şeyler arasında süre gelen bir savaştan ibarettir. Çoğu zaman isteklerimizin galip geldiği bir savaş… Yağmur bir sigara yaktı ardından da pencereyi açtı. Elini apartman boşluğuna bakan pencereden çıkartırken kafasında iki gün öncenin vermiş olduğu donuk anılar dolanıyordu. Yağmur bu dünyaya gelen insanın bir görevi bir misyonu olduğuna inanıyordu. Pazar gününden itibaren ise kendi görevinin meçhul adamı bulmak olduğunu düşünüyordu. Ama nasıl olabilirdi? Bu görevin gerçekleşme ihtimali tüm insanların birbirlerine gerçekten saygı duyup sevmesi ihtimalinden bile kat ve kat daha düşüktü. Abartılacak kadar yakışıklı bir çocuk değildi. Düzgün giyinmişti mutlaka birini bekliyor diye düşünmüştü yağmur o gün belki de beklediği insan gelmemişti belki de sadece bu yüzden benim yanıma geldi diye düşündü yağmur sonra vazgeçti bu fikirden. İnsanlar işlerine gelmeyen olasılıkları her zaman için ortadan kaldırmasını bilmemiş midir zaten? Sigarasını söndürmeden aşağıya doğru attı yağmur tam içeri geçecekken buğranın penceresini açtığını gördü. Buğranın elinde sigara vardı. Selam yağmur dedi ve ekledi aşağıda çok sessizdin bugün bir şey mi oldu ?
- Selam. Hayır bir şey olmadı sadece biraz dalgınım öyle son günlerde. Sen ne yapıyorsun nasıl gidiyor?
_ Değişen bir şey yok vallahi sınav dönemi can yakacak gibi şu sigarayı içip derse geçeceğim direk yoksa birkaç ders seneye de benimle beraber olacak.

 Halledersin sen sorun olmaz dedi yağmur sonra da kendisinin de ders çalışması gerektiğini söyleyip içeri geçti. Penceresini kapattıktan sonra perdeyi de çekti.
   Yağmur gün boyunca hiç ders çalışmadı, yazdıklarını da düzenlemedi. Yaptığı tek şey yazdıklarına yenisini katmak olmuştu. Sınavın olacağı Cuma gününe kadar yurttan hiç çıkmadı. Odasını terk etmesini sağlayan tek neden yemek için aşağıya inmesiydi. Üç gün boyunca kimseyle konuşmadı. Gizem in aramaları bile cevapsız kalmıştı. Sonunda dayanamayıp ona kısa bir mesaj atmış ve yalnızlığa ihtiyacı olduğunu, iyi olduğunu onu merak etmemesi gerektiğini söylemişti. Yağmur üç gün boyunca düşündü ardından da düşündüklerini kağıda döktü. Ona göre tekrardan iyi olmasını sadece yalnızlığı sağlayabilirdi çünkü. Başkalarına anlatamazdı, Gizem bile onu anlamamıştı bunu yaptıklarını konuşma sırasında anlamıştı. Gerçi o kendisini bile anlamazken başkaları nasıl onu anlayabilirdi ki? İnsanlar önce kendilerini anlamalı, insanlar önce kendi yaptıklarını değerlendirmeli ve kendi kendinden yardım istemeliydi başkalarından yardım istemeden önce. Yağmur da tam anlamıyla bunu yapmıştı işte.

       Cuma sabahı gözlerini açtığında garip  bir yorgunluk vardı üstünde. Dün gece önce ders çalışmış sonra da yine bir şeyler karalamıştı defterine. Yattığında saat neredeyse dörde geliyordu ve şu an  hala uykulu olmasından  yaptığı çıkarım saatin daha on ikiyi geçmediğiydi. Saat 3 te sınavı vardı. Sınavdan bir gün önce çalışıp vizeye girmek aptallıktı. Yağmur da bunun farkındaydı ama yapacak bir şey yoktu. Yataktan bundan pek memnun olmadığını belli eder bir biçimde kalktı. Masası çok dağınıktı bu çok ta şaşırtmamalıydı çünkü genel olarak odası çok dağınık görünüyordu. Telefonunu nereye koyduğu düşünürken bir yandan da masasında açık duran defterini eline aldı. Yazdığı satırları içinden okumaya başladı.

Bu seste bir şey var beni bağlayan
Sanki farklı bakıyor bu gözler
Bu gözler benim gözlerimde güzel
Benim içinse o puslu bakışları
O gülüşler sahiden de mutluluğun habercisiyse
O güzel yüzden akan saflık,duruluk
Benim nehirlerime dökülecekse ilerde
Hayat yeni başlıyor benim için
Seninle
Hayat seninle
SEN
Benimle güzelsin

   Defteri tekrar masaya bıraktı ve kendisi de masaya oturdu. Masada duran kalemini eline aldı ve dün yazdığı şiirin altına not düştü.

   ‘’ Ben hep inandığıma şiirler yazdım bugüne kadar : İnandığım bir geleceğe, inandığım insanlara ve inandığım aşklara… Lütfen ben inancımı yitirmeden gel
                                                                     Su damlası

Yağmur masadan kalktı ve ardından dün çekmeceye koyduğunu hatırladığı telefonunu aldı. Kilit tuşuna bastığında yüzünde aniden oluşan şaşkınlık bir süre sonra yerini paniğe bırakmıştı. Saat 13.48. Bu bir şaka olmalıydı. Bu kadar uyumuş olamazdı. Hemen kendine geldi. Hızlıca giyinmeli ve en kısa sürede yurttan çıkmalıydı. İlk önce odadan çıkıp yüzünü yıkadı ve dişlerini fırçaladı. Ardından da odaya dönüp giyindi. Bunları yaparken başka hiçbir şey düşünmüyordu. Sınava yetişmek zorundaydı. Yurttan çıktığında saat 14.06 idi. On dakika sonra tramvaya binmiş olursa yarım saat süren yoldan sonra okula zamanında varabilir ve sınav salonundaki yerini başlama saatinden önce alabilirdi. Hızlıca tramvaya doğru giden yolu yokuş aşağıya doğru yürüdü. Kale centerı gördüğünde bu görüntünün hemen ardından bir tramvay göreceğini bilmiyordu. Adımlarını koşar adım yapmasını sağlayan bu görüntü  mutsuzluğun doruğa çıkmasını ve kalp atışlarının dolaylı yoldan hızlanmasını sağlamıştı. Tramvaya binmek için arasında sadece dört şeritli bir yol kalmışken tramvayın kaçtığını görmesi risk almak yerine ışıklardan karşıya geçmesini sağlamıştı. Yaklaşık beş dakikalık bir gecikmenin ardından önce tramvaya binmiş sonra da okulun yolunu tutmuştu yağmur.


                                              Küçük Adam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder