SEZER
Normal
insanların çalar saatleri vardır uyanmak için. İstedikleri zaman
erteleyebildikleri, istedikleri zaman susturabildikleri çalar saatleri vardır
normal insanların. Bizim gibilerinse soğuktan titreyen arkadaşları vardır.
Hastalıktan inleyen, açlıktan inleyen, maddesizlikten sinir krizleri geçiren
arkadaşları vardır bizim gibilerin. Onlar tarafından bozulur gecenin
sessizliği, onlar yüzünden harlanır yağ kovalarında, eskimiş bidonlarda
yaktığımız ateş. Bu eylem faydasızdır. Terk edilmiş inşaatlar ısınmaz. Sadece
soğukluğu azalır belirli bir süreliğine. Aramızdan biri nöbet tutar geceleri.
Çek çeklerimizin güvenliği için. Çelik kasalara sığamayacak kadar büyük ve
ağırdır bütün servetimiz. İsimleri vardır her birinin. Kartal, Ferrari, Doblo,
Üç yirmi… Bazılarımız küçük düşünür, bazılarımızın hayalleri bu şehirden
büyüktür. Günde bir öğün yer, üç öğün çalışırız ardından. Havanın güzel olduğu akşam
vakitleri ucuz şaraplarımızı alır, sahile ineriz. Celil, Tolga, Murat, Sezer… Ailelerimiz
koymuş bu isimleri. İsimlerimizi vermişler bizlere. Bu kadar olsa gerek
çabaları. Celil ile Tolga tanımaz ne anasını ne babasını. Murat tanımış ikisini
de. Bir fotoğrafları bile var sakladığı. Altı yaşındaymış kan davası yüzünden
öldüklerinde. Sonrası sokak... Sokaklar yuva oldu hepimize. Benim adım Sezer.
Bundan yedi sene önce tanıştım kardeşlerimle. Bir parkta oyun oynarken denk
gelmedik biz birbirimize, bir pastanede otururken göz göze gelmedik. Okul
sıralarında da tanışmadık. Sokaklarda büyüyenler, sokaklarda tanışırlar. Bir
çöp konteynırının dibinde, bir inşaatın penceresiz odasında, tenha park
banklarında tanışırlar sokaklarda büyüyenler. Annem, ben ve babamı
terk ettiğinde beş yaşındaydım. Hayalle gerçek arasında gelir gider annemin
yüzü. Bazı zamanlar hatırladığımı düşünürüm. Bazı zamanlar unutmam gerektiğini.
Bir filmde görmüştüm. Altı sene önce yirmi üç nisan’da, bir parkta çocuklar için
izletilen bir çizgi filmde görmüştüm. Güvenlik şeritleriyle çevirdikleri parka
almamışlardı bizi. Dışarıdan seyretmiştik olup biteni. Çizgi filmi, balonları,
palyaçoları… Çünkü biz kirliydik. Çünkü biz sokak insanlarıydık. Çocuklarıydık
demiyorum. Çünkü on bir yaşındayken kâğıt toplamak için sabah altıda uyananlar
çocuk sayılmıyordu o zamanlar. Şöyle diyordu çizgi filmde anne balık yavru
balığa: “Ben senin annenim ve seni hiç terk etmeyeceğim oğlum.” Unutmam
gerekliydi annemin yüzünü çünkü anneler, gerçekten annelerse eğer evlatlarını
terk etmezlerdi. Babamın annemi unutması çok zaman sürmemişti. Yeni bir kadın
gelmiş, yeni bir anne bulunmuştu bana. Yeni annemin de babamı terk etmesi uzun
sürmedi. Ardından da babam beni terk etti. Terk etmek bulaşıcı bir hastalık. Terk
edilenler terk etmeyi öğreniyor sinsice. Bu şehirde yalnız başıma kaldığımda
sekiz yaşındaydım. Siz sekiz yaşınızdayken ne yapıyordunuz? Ben parklarda
uyuyor, çöp karıştırarak yemek arıyordum. Müstakil evlerin çöplerini
karıştırmamam gerektiğini acı veren dayaklardan sonra öğrendim. Devletin çöp
politikası, insanlara göre daha kibardı ve bunu kullanmaya başladım. Hâlâ da öyle
yapıyorum. Üçüncü sınıfın ortasına kadar okuduğum için şanslıyım. Nöbet tuttuğum
geceleri yazabiliyorum. Yoksa bu soğuğa, yalnızlığa ve kurt ulumalarını andıran
köpek havlamalarına dayanamazdım. Köpeklerden ve soğuktan korkmuyorum. Ancak endişelerim
var. Rina’ya ve Elif’e dair. Elif’i dört gündür görmüyoruz. Ara sıra yapar
böyle. Kaybolur ama hep geri döner. Rina ise iki aydır gelmiyor. Hastalıktan
olduğunu biliyorum. Ancak ona bunu bildiğimi hiç söylemedim. Fark ettirmezdi
hiçbir şeyi. Rina’nın ölecek olmasını, benim çöplerden kâğıt toplayan bir sokak
insanı olduğumu değiştirmezdi. Onun arkadaşı olmadığım gerçeğini değiştirmezdi
bunu söylemem. İyi adamdı Rina. Eskiden haftada bir gelirdi yanıma. Konuşmazdı,
anlatmazdı. Sadece içer ve sızardı. Kardeşlerim dışında yanımda uyuyabilen tek
insandı Rina. Öldüyse bilmeliyim. Çünkü en çok beklemek koyuyor insana. Umut
etmek bitiriyor ruhumuzu. Parçalanıyoruz beklerken. Celil’in inlemeleri
yankılanıyor kulaklarımda. Kardeşlerim yavaş yavaş uyanacak. Güneş açacak
gökyüzünde. Dünya için değil. Bizim gibiler için için doğacak güneş. Güneş bizim
gibiler için karanlık vakitlerde doğar. Aydınlatmak için değil…
küçük adam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder