11 Aralık 2018 Salı





                                                 SEZER


      Normal insanların çalar saatleri vardır uyanmak için. İstedikleri zaman erteleyebildikleri, istedikleri zaman susturabildikleri çalar saatleri vardır normal insanların. Bizim gibilerinse soğuktan titreyen arkadaşları vardır. Hastalıktan inleyen, açlıktan inleyen, maddesizlikten sinir krizleri geçiren arkadaşları vardır bizim gibilerin. Onlar tarafından bozulur gecenin sessizliği, onlar yüzünden harlanır yağ kovalarında, eskimiş bidonlarda yaktığımız ateş. Bu eylem faydasızdır. Terk edilmiş inşaatlar ısınmaz. Sadece soğukluğu azalır belirli bir süreliğine. Aramızdan biri nöbet tutar geceleri. Çek çeklerimizin güvenliği için. Çelik kasalara sığamayacak kadar büyük ve ağırdır bütün servetimiz. İsimleri vardır her birinin. Kartal, Ferrari, Doblo, Üç yirmi… Bazılarımız küçük düşünür, bazılarımızın hayalleri bu şehirden büyüktür. Günde bir öğün yer, üç öğün çalışırız ardından. Havanın güzel olduğu akşam vakitleri ucuz şaraplarımızı alır, sahile ineriz. Celil, Tolga, Murat, Sezer… Ailelerimiz koymuş bu isimleri. İsimlerimizi vermişler bizlere. Bu kadar olsa gerek çabaları. Celil ile Tolga tanımaz ne anasını ne babasını. Murat tanımış ikisini de. Bir fotoğrafları bile var sakladığı. Altı yaşındaymış kan davası yüzünden öldüklerinde. Sonrası sokak... Sokaklar yuva oldu hepimize. Benim adım Sezer. Bundan yedi sene önce tanıştım kardeşlerimle. Bir parkta oyun oynarken denk gelmedik biz birbirimize, bir pastanede otururken göz göze gelmedik. Okul sıralarında da tanışmadık. Sokaklarda büyüyenler, sokaklarda tanışırlar. Bir çöp konteynırının dibinde, bir inşaatın penceresiz odasında, tenha park banklarında tanışırlar sokaklarda büyüyenler. Annem, ben ve babamı terk ettiğinde beş yaşındaydım. Hayalle gerçek arasında gelir gider annemin yüzü. Bazı zamanlar hatırladığımı düşünürüm. Bazı zamanlar unutmam gerektiğini. Bir filmde görmüştüm. Altı sene önce yirmi üç nisan’da, bir parkta çocuklar için izletilen bir çizgi filmde görmüştüm. Güvenlik şeritleriyle çevirdikleri parka almamışlardı bizi. Dışarıdan seyretmiştik olup biteni. Çizgi filmi, balonları, palyaçoları… Çünkü biz kirliydik. Çünkü biz sokak insanlarıydık. Çocuklarıydık demiyorum. Çünkü on bir yaşındayken kâğıt toplamak için sabah altıda uyananlar çocuk sayılmıyordu o zamanlar. Şöyle diyordu çizgi filmde anne balık yavru balığa: “Ben senin annenim ve seni hiç terk etmeyeceğim oğlum.” Unutmam gerekliydi annemin yüzünü çünkü anneler, gerçekten annelerse eğer evlatlarını terk etmezlerdi. Babamın annemi unutması çok zaman sürmemişti. Yeni bir kadın gelmiş, yeni bir anne bulunmuştu bana. Yeni annemin de babamı terk etmesi uzun sürmedi. Ardından da babam beni terk etti. Terk etmek bulaşıcı bir hastalık. Terk edilenler terk etmeyi öğreniyor sinsice. Bu şehirde yalnız başıma kaldığımda sekiz yaşındaydım. Siz sekiz yaşınızdayken ne yapıyordunuz? Ben parklarda uyuyor, çöp karıştırarak yemek arıyordum. Müstakil evlerin çöplerini karıştırmamam gerektiğini acı veren dayaklardan sonra öğrendim. Devletin çöp politikası, insanlara göre daha kibardı ve bunu kullanmaya başladım. Hâlâ da öyle yapıyorum. Üçüncü sınıfın ortasına kadar okuduğum için şanslıyım. Nöbet tuttuğum geceleri yazabiliyorum. Yoksa bu soğuğa, yalnızlığa ve kurt ulumalarını andıran köpek havlamalarına dayanamazdım. Köpeklerden ve soğuktan korkmuyorum. Ancak endişelerim var. Rina’ya ve Elif’e dair. Elif’i dört gündür görmüyoruz. Ara sıra yapar böyle. Kaybolur ama hep geri döner. Rina ise iki aydır gelmiyor. Hastalıktan olduğunu biliyorum. Ancak ona bunu bildiğimi hiç söylemedim. Fark ettirmezdi hiçbir şeyi. Rina’nın ölecek olmasını, benim çöplerden kâğıt toplayan bir sokak insanı olduğumu değiştirmezdi. Onun arkadaşı olmadığım gerçeğini değiştirmezdi bunu söylemem. İyi adamdı Rina. Eskiden haftada bir gelirdi yanıma. Konuşmazdı, anlatmazdı. Sadece içer ve sızardı. Kardeşlerim dışında yanımda uyuyabilen tek insandı Rina. Öldüyse bilmeliyim. Çünkü en çok beklemek koyuyor insana. Umut etmek bitiriyor ruhumuzu. Parçalanıyoruz beklerken. Celil’in inlemeleri yankılanıyor kulaklarımda. Kardeşlerim yavaş yavaş uyanacak. Güneş açacak gökyüzünde. Dünya için değil. Bizim gibiler için için doğacak güneş. Güneş bizim gibiler için karanlık vakitlerde doğar. Aydınlatmak için değil…




            küçük adam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder