ONUN ADI PAVLOV
Öldürdüğüm herkesi, bütün ölümlerimi anlatacağım demiştim teker teker. Benim adım Pavlov. Japon balıklarından, klasik müzikten ve insan bedeninin yavaş yavaş kendi kendini öldürmesini izlemekten hoşlanırım. Ben bir deli değilim. Bir danışanım ben. Psikoloğum böyle adlandırıyor beni. İnsanlar, insanları hep işine geldiği gibi sınıflamıştır bugüne kadar. Her şey güç sahiplerinin işine geldiği gibi olur. Ölümler, enflasyon oranları, hükümet seçimleri, hangi gün sevişileceği, hangi günler tanrıya tapılacağı... Hepsini bizi sömüren omurgasızlar planlar yerimize. Ancak anlatmam gerekenlerin sistemin tepesindeki beyaz yakalılarla ilgisi yok. Ben size sisteme dahil olamayanları anlatacağım. Sevişecek kimsesi olmayanları, şarabı şişeden içtiğinde karşı çıkacak kimsesi olmayanları, gece kirli bir saatte kanlı bir sokakta yalnız yürümekten korkmayanları, ölmeyi göze almışları, zaten ölmüş olanları anlatacağım ben size. Benim adım Pavlov, korkmuyorum yaşımı söylemekten. Artık korkmuyorum dünyaya kendimi anlatmaktan. Anlatacağım. Hayır yardım istemiyorum sizden. Bu boğulacağını anlayan bir adamın, çevresine son bir defa daha bakıp suyun üstünde tutunacak bir dal aramasından çok daha yüce. Benim adım Pavlov, yirmi altı yaşındayım. İlk kez öldürdüğümde dokuz mum vardı galiba pastamın üzerinde. Mavi, kırmızı, sarı ve yeşil çizgileri olan dokuz adet mum. Büyük bir parti... Annesi aylar önce ölen bir çocuğun ilk doğum günü partisi, annesinin cenazesinden kalabalık olmalıdır. Bu bir gelenek. Annesi ölen çocuklar derneği tarafından bilmem kaç yılında geçmiş tüzüğe. Bütün akrabalarım, bütün komşularımız, komşularımızın aptal çocukları, o adam, abim ve sevgili portakal. Oradaydı hepsi o gün. Benim için oradaydı bütün dünya. "Annen öldü ama biz buradayız." demek için. Şimdiki aklım olsa bir yerlerden patlayıcı bulur ve bütün o kalabalığı annemin yanına gönderirdim. "Annem öldü, siz de gidin onun yanına." derdim arkalarından. Sonra kocaman bir kahkaha atar ve soğuk bir bira açardım kendime. Herkes evimizin bahçesinde benim doğum günümü kutlarken, ben evimizin yakınında bulunan, gözlerden uzak, sahiplerinin uzun süredir uğramadığı bir bahçenin içinde ilk kanımı akıtıyordum. Bir karınca sürüsünün yuvasına kolonya döküp aleve vermiştim hepsini. Daha sonra eve dönüp doğum günü pastamın mumlarını üflemiştim. Mumların yarısını bile söndürmeye yetmemişti gücüm. O gün anlamıştım. Yakmak, söndürmekten daha kolaydı. Ben hep yaktım o günden sonra. Hiç kimseye yardım etmedim, hiç kimseden yardım talep etmedim. Devam ettim kan dökmeye, anlayana kadar. Gerçek ölümün, gerçek bir katilin öldürmek için silaha ihtiyacı olmadığını anlayana kadar kan dökmeye devam ettim. Benim adım Pavlov, kan dökmeden katliamlar yapmayı siz insanlardan öğrendim. Yavaş yavaş girdim aranıza, iyi bir katil sabırla öldürür ve zaman hazzı arttırır. Yavaş yavaş kandırdım sizleri. Siz fark etmeden kurdum idam sehpasını evinizin en çok güneş gören odasına, siz fark etmeden mutfak dolaplarınızı ilaçlarla doldum. Şırıngayı ve uyuşturucuyu komodininizin üzerine ben koydum aslında. Sizi kiremitleri kırılmış, su akıtan çatının üzerine ben çıkarttım. Siz farkında olmadan ben öldürdüm sizleri. Benim adım Pavlov, ben bir deli değilim. Bir danışanım ben ve bir katil. Şimdi son oyunumu oynayacağım. Ardından sonsuza kadar kapanacak perde. Büyük alkışlar duyulacak yüce Pavlov için. Ayağa kalkıp, elleriniz ağrıyana dek alkışlayacaksınız beni. Sonrasında yalvaracaksınız teker teker sizlerden uzak durmam için. Söz veriyorum, zamanı geldiğinde acımayacağım hiçbirinize.
küçük adam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder