31 Mayıs 2017 Çarşamba
DEMODE SEVGİ
Çok sıcak
Ve son günlerde gayet yalnızım
Sabrediyorum
Ruhumu ele geçirmeye çalışan zebanilerle savaşıyorum
Gökyüzümü elimden almaya çalışan düşmanlarımı şekerlerle karşıladım bugün
Dostça ve sevecen bir ifadeyle gülümsedim onlara
Ve dedim ki
Gökyüzü sadece benim olamayacak kadar büyük,
Sizlerin olamayacak kadar da mavi
Mavi kötü adamlara yakışmıyor efendim
Mavi iyi ve yalnız adamların rengidir
Yalnız olmayan adamlara da mavi yakışmıyor efendim
Onlar kırmızıyı ve yeşili giyerler
Onlar sevgiyi giyerler
Onlar insanları severler
Yalnız adamlar sevilmezler
Ve adamları yalnız olanlar sevemezler
Sevmek bu aralar çok demode efendiler
Küçük Adam
28 Mayıs 2017 Pazar
PENTİMENTO
Yavaş hareketlerle oturduğu yerden kalktı.Elleri saçlarındaydı.Bir başkası onu gördüğünde yüksek ihtimalle üzgün olduğunu düşünürdü.Ancak bu üzgün olmakla ilgili değildi.Bu, bu kadar küçümsenmemeliydi.Acı çekiyordu.İnsanların çoğu genelde mutsuz olurdu.Bir takım insanlarsa bazı zamanlar acı çekerdi.Her insanın acı çektiği;yanlışlığı henüz kanıtlanmamış ancak doğru olmayan bir önermedir.Gözleri doldu.Çevresinde bir sürü insan olduğunun farkındaydı.Dik durmalıydı.Yürümeye başladı.Şu anda çevresinde olan her şeyin önemsiz olması gerekmez miydi? Nasıl olur da hala davranışları çevresine bağımlı olarak değişim gösterirdi.Bu daha sonra üzerinde durulması gereken önemli bir konuydu.Hava sıcak sayılırdı.Üşüdüğünü fark ettiğinde bu yüzden korktu.Kesinlikle acı çekiyor olmalıydı.Dışarı çıktı.Ceketinin cebinden sigarasını çıkardı.Çakmağının olmadığını anlaması çok uzun sürmedi.Sigarasını geri paketine koydu.Metroya doğru yürüdü.Onunla birlikte yürüyen bir sürü insan vardı.Galiba onun peşinden geliyorlardı.Bazı insanlar,bazı zamanlar birilerinin peşinden giderlerdi.Durdu.Diğer insanlar da aniden durdular.Bir terslik vardı.Gerçekten onun peşinden geliyorlardı.Bazı insanlar,bazı zamanlar birilerinin peşlerinden gelmelerini istemezler.Bu gayet anlaşılır bir yalnızlık arzusudur.Bazen gayet rasyoneldir yalnız kalmak.Freud diye bir şey de yoktur.Biraz saat durmaya devam etti.Yürüseydi,kutsal yalnızlığı sıradan bir kalabalığın esiri olacaktı.Özgür bir yalnızlık,her zaman için bağımlı bir çokluktan daha makuldur.Durduğu yerde çömeldi.Onlar da çömeldiler.Yaklaşık olarak birkaç yüz kadar kişi çömelmiş,yerde oturuyordu.İçlerinden biri bugün sevdiği kadına evlenme teklifi etmişti.Çalan saatin sesiyle gözlerini açtı.Zaman kaybetmeden duşa girdi.Her zamankinin aksine saçını üç kere şampuanlamış,iki sefer liflenmişti.Parfümünü üç kez değil beş sefer sıktı.Evden çıkmadan annesinden dua istedi.Annesi onu öptü."Gelinimi yerime öp" diye de ekledi.İş çıkışı sevdiği kadını yemeğe götürdü.Lüks bir restoranda,okyanus manzaralı masalarında otururken köpek balıklarını ve timsahları izliyorlardı.Ayrıca kalamarlar ve karidesler de vardı.Sevdiği kadının gözlerinin içine baktı ve ona "Seni seviyorum.Evlen benimle." dedi.Kadın güldü.Hayır deyip gitti.İçlerinden sevdiği kadına evlenme teklif eden kalktı.Bir kaç garson kıyafetli adam da onun peşinden kalkıp onu takip etmeye başladılar.Garsonlardan birinin kafasında köpek balığı başlığı vardı.Çömelen adamla birlikte çömelen adamlardan olan ve sevdiği kadına evlenme teklif eden adam koşmaya başladı.Köpek balığı başlıklı garson ve diğer garsonlarda peşinden koştular.Kalamarlar ve karidesler...
Orhan çalan saatin sesiyle irkildi.Anneme gördüklerimi anlatabilseydim "Kıçın açıkta uyumuşsun oğlum"derdi diye geçirdi içinden.Kuş sesleri sabahın o eşsiz sessizliğini bozuyordu.Orhan kuşları da,seslerini de çok severdi.Yatağından kalktı.Dolabını açıp havlusunu aldı.Dolabının hemen sağ tarafında olan çalışma masasının üstünde duran su şişesini alıp su içti.Odadan çıkıp banyoya girdi.Orhan her sabah duş alırdı.Eski bir bankacı olan babası Orhan'a hep şöyle derdi "Bak oğlum artık biz meslektaş sayılırız.Sana iş hayatında vereceğim iki tavsiye var.İlki her zaman için güvenilir ol,haram yeme.İkincisi her sabah uyandığında duşa gir." Orhan bu tavsiyeye hep uydu.Banyo güneş almadığından ışığı yakmak zorunda kalmıştı.Havluyu askılığa astıktan sonra askılığın hemen sağ tarafında bulunan aynanın önüne geçti.Başını hafifçe sağa götürüp biraz gülümsedi.-Daha önceki yazılarda da yazdığım hiçbir kahramanın gülmeyi beceremediğini,gülmek ile gülümsemek arasında çok büyük bir fark olduğunu ve hepsinin bunu çok iyi bildiklerini defalarca söyledim.-Elini öne doğru bir insanla selamlaşma isteğiyle uzattı;"Merhaba Zeynep hanım,günaydın."Daha sonra bunu birkaç farklı şekilde daha denedi.Ardından da duşa girdi.Orhan duştan çıktıktan sonra üstünü giyinmek için odasına döndü.Yatağının hemen yanında bulunan şifonyerinin alt çekmesini açıp bir külotla atlet alıp giydi.Bugün günlerden salıydı.Dolabını açtı ve her salı giydiği takım elbisesini çıkardı.Orhanın 6 tane takım elbisesi vardı.Düzenli olmak başarıya giden yolda en önemli katalizördür.Bunu üniversitedeki en sevdiği hocası olan Turgut BAŞEĞMEZ söylerdi.Ayrıca bu şekilde her gün ne giyeceğim diye düşünmüyor ve zamandan da kazanıyordu.Yapması gereken bir sürü şey vardı.Üstünü giyindikten sonra odasından çıktı ve mutfağa gitti.Her zamanki gibi ilk önce çay suyunu koydu.Ardından dolaptan kahvaltılıkları çıkarıp masaya dizdi.Buzdolabının sol çaprazında bulunan dolaptan cezveyi alıp içine su koydu.Ardından iki tane yumurtayı alıp ocağın üstüne bıraktığı cezvenin içine attı.Daha sonra da ocağın altını yaktı.Mutfaktan çıkıp hızlı hareketlerle ayakkabısını giydi.Portmantonun üstünde bulunan kaseden anahtarını alıp dışarı çıktı.Kapıyı yavaş kapatmaya özen göstermişti.Apartmandan çıktıktan sonra hızlı adımlarla markete doğru yürüdü.Kamil amca çoğu sabah olduğu gibi marketin kapısının önüne koyduğu taburede oturuyordu.
-Günaydın Kamil amca
-Günaydın Orhan.Başka bir şey lazım mı?Hazır senin gazeteler.
-Yok Kamil amca sağ ol.Bugünlük başka bir şeye ihtiyaç yok.
Orhan iki gazeteyi alıp çıktı.Para vermemişti.Her ay toplu olarak Kamil amcaya gazetelerin parasını verirdi.Yeni Şafak gazetesinin içinden bulmaca ekini çıkartıp,gazeteyi çöpe attı.Elinde Sözcü gazetesi ve bulmaca eki kalmıştı.Evin karşısında bulunan fırından sıcak ekmek aldı.Apartman girişinde kapıyı anahtarla açıp yukarı çıktı.Eve girerken de yine ses yapmamaya özen gösterdi.Saatine baktığında yumurtaları koyduğundan beri dört dakika geçtiğini fark etti.Ocağın altını kapatıp yumurtaları soğuması için soğuk suyun altında tuttu.Aldığı ekmeği doğrayıp Sözcü gazetesiyle bulmaca ekini de masanın yanına bıraktı.Eksik yok gibiydi.İlaçlar dedi içinden Orhan.Bulaşık makinesinin yanındaki çekmecelerden alttan ikinci olanını açtı.İlaç poşetinden sabah ve öğlen alınması gereken ilaçları çıkardı.Sabah,kahvaltıdan sonra alınacak ilaçları da masanın üstüne bıraktı.Öğlen alınacak ilaçları başka bir poşete koyup salondaki yemek masasının üstüne bıraktı.Artık babasını uyandırabilirdi.Sessiz bir şekilde babasının odasına gitti ve onu öptü.Yaşlı adam uyanma konusunda biraz dirense de sonunda gözlerini açtı.
-Günaydın babacım
-Günaydın Orhanım
-Babam ben çıkıyorum.Kahvaltın hazır.Gazeteler de masada.Var mı akşama istediğin bir şey benden?
-O gazete bozuntusu çöpte de mi orhanım?
-Elbette babacım.Her zamanki gibi.
-Aslan oğlum benim.Hayırlı işler.
-Sağ ol canım babam.
Yaşlı adam doğruldu.Karşısında duran tabloya baktı."Sana da günaydın Cemile hanım.Görüyorsun değil mi yetiştirdiğin evladı.Bir gün olsun hissettirmiyor bana eksikliğini.Ama Cemile hanım özlüyorum biliyor musun?Çok koyuyor yalnız uyanmak."
Küçük Adam
27 Mayıs 2017 Cumartesi
MATMAZEL
Yalancı samimiyetiniz sizin olsun matmazel
Kaliteli Fransız şaraplarınız da
Şarap için 10 lira kafi
Samimiyetiniz içinse burnumu sildiğim peçeteyi bile vermem
Güzelsiniz kabul ediyorum
Ancak bir bakın çevrenize
Nedir güzelliğinizin değeri?
Ruhunuz için para harcayın matmazel
Saç dediğin taranmaz hale gelecek bir gün
Gözleriniz göremeyecek
Giydiklerinizle birlikte gömülmeyeceksiniz
Ancak ruhunuzla beraber öleceksiniz
Ve umrumda olmak isterseniz
Beni değil
Kendinizi anlamaya çalışın
Anlaşılması güç olan sizsiniz
Her ne kadar olsa da milyonlarca benzeriniz
Çoğunluğunuz birlikte biten yabani otlara benzer matmazel
Yanılmayın
Gülümsemek özel kalsın bırakın
Saydım 29 adet dişinizi
Ancak gözler gülmedikten sonra
Boşadır harcadığınız bütün çaba
Küçük Adam
26 Mayıs 2017 Cuma
FIRINLANMIŞ TAVUK GÖĞSÜ
Okula gitmek istemediğim günlerde başladı tüm bu kandırma isteğim. Bazı günler hayat anlaşılamayacak kadar soğuktu yataktan kalkabilmek için. Böyle derdi içimdeki Akdenizli. Annem olmasaydı, o yaşlarda başlardım aylaklığa. Annem benim hayata karşı direnişimdi çoğu zaman. Annemin haberi bile olmaz.
Olacak şeylere olan inançsızlık ve olan şeylere olan bağlılık tesiri bulanmıştır dört bir yanıma. Bunu berbere her gidişimde anımsardım. Önce girmek istemeyişim makasın altına, sonra dünyanın bütün yumuşaklığı sinerdi şakaklarıma. Bazı zamanlar olanlar, olana dek olası bir dayatmadır. Geçtiğinde serin bir ilkbahar dolar göğsüme. Yaşanmamış bir pişmanlığın taze gevrekliği tadından vazgeçilememiş bir hamur işi anısıdır. Köyümüzde tüm fırınlar erken paydos eder. Köyümüzde fırın yoktur. Köyümüz yoktu.
Hayatımın tüm yol haritaları çimen patikalara çıkar sanardım. Bu, zorluklara karşı direnmemenin iyimser bakış açısıymış. Üstüme sinen tüm bu huzurlu tembellik yeni asfaltlanmış yolların zift izleriymiş. Kara yolları doksan iki senesinde beldemizin kenarından geçerken üzülüp de bütün bu dağınıklığa, siyahlara boyamış mahallemin önünü. Mahallemin önünü bilirim. Taşlık mahalle yollarım. Mahallem üzgün.
Lise çağlarımdan başlayan büyük bir gerçeklik öyküsüdür hikayem. Hayatın albenili gözleri bürürdü gözlerimi. Bildiklerime inat bilmezdi kendini cahilliğim. Uzun ve kıvırcıktır saçlarım. Uzun ve üzgündür gençlik sandığım kendimden geçmişliğim. Hayat muhtemel bir sarhoşluktur. Hayat muhafazakar ve muhaliftir akşam sekizden sonra. Hayat akşamları bilmez. İkindiden sonraki zaman dilimidir geceler. Geceler gerçek ve biriciktir. Çok gece görürüz ortalama bir gelecekte. Tüm geceler aynıdır. Bilirim ki, karanlıktır.
Aynalardan kaçmak istediğim zamanlar da olmuştur en bilmediğim çağlarımda. İnsan bir kere görmeye görsün korkaklığını, duyurulamaz bir sesin büyüsüne kapılır gider. Acır kendine ve kendine acıyan herkes bilir ki yaşayış bir yerden sonra kaçıştır savaşamadığı her şeyden. Eğer bir şiirden bahsediyor olsaydı aynadan kaçışlarım, kendini kapalı ve kafiyesiz bir dörtlükte bulurdu. Oysa aynadan kaçanların ortak kaderidir dağınık satırlı yazılar. Uzak cümlelerdir onlar için iplik gibi mısralar. Birkaç mısrada rastlamıştım kaygılarıma. Kaygılarım yok, kaygılarım kayıp. Kaygılarım elbet, kaygılarım ilelebet.
Mehmet ZORLU
25 Mayıs 2017 Perşembe
YALAN DEĞİLMİŞ
-Biz mi hayatımızın kıymetini bilemedik yoksa sen mi bizden esirgedin mutluluğu?
-Ayırt edemem birini bir diğerinden.Hem sen bilemedin kıymetini hayatının hem de ben esirgedim senden mutlu olmayı.
-Neden peki?Ne yaptım ben sana?Nasıl böyle kararlar alabiliyorsun daha bizleri tanımadan?
-Sizleri tanımadığım fikrine nereden kapıldın? Her şeyin toz pembe olmasını mı bekliyordun?Sürekli başkalarını suçlayarak yaşadın.Ortada yapılmış hatalar vardı.Bunları görüyordun,bu hataların nedeni olduğunu da biliyordun.Ancak hiç bir zaman sorumluluğu üzerine almadın.Bana hiç inanmadın.Şimdi ise karşıma geçmiş suçun ben de olabileceğini söylüyorsun.Beni yaşantında bulunan acizlerle karıştırma sakın.Ben esirgeyen ve bağışlayan,çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan...
- Seni sana inanmadığıma inandırmakla geçti günlerim.Elbette seni suçlayacağım,çok daha iyisini yapabileceğin halde sen bu karmaşayla yetinmeyi seçtin.Bizleri hep aşağıladın.
-Yapma,komik oluyorsun.Beni sizleri aşağılamakla itham ederken,aynada gördüğün suretin yaptıklarını aklından geçir biraz.
-Ben kimseyi aşağılamadım.Ben bazı kimseleri aşağılar taklidi yaptım sadece.İçimi biliyorsun.Bunu biliyorsun işte.Üstüme gelmek için sebep aradığını düşünüyorum bazen.Açığımı kolladığını,beni cezalandırmaktan hoşnut olduğunu da.
-Biliyorum.Hala nasıl olur da beni kandırmaya çalışırsın ona şaşıyorum.Sövdüğün geceleri hatırlar mısın?
-Pişmanım
-Değilsin.Hala da sövüyorsun.
-Değilim lan.Sikim seni varmışsın işte tamam.Yanılmışım,haklısın inanmadım.Ne yaparsan yap şimdi,Sikimde mi dünya? Hepinizin amına koyayım.
Tanrı onu huzurundan kovdu.
Küçük Adam
-Biz mi hayatımızın kıymetini bilemedik yoksa sen mi bizden esirgedin mutluluğu?
-Ayırt edemem birini bir diğerinden.Hem sen bilemedin kıymetini hayatının hem de ben esirgedim senden mutlu olmayı.
-Neden peki?Ne yaptım ben sana?Nasıl böyle kararlar alabiliyorsun daha bizleri tanımadan?
-Sizleri tanımadığım fikrine nereden kapıldın? Her şeyin toz pembe olmasını mı bekliyordun?Sürekli başkalarını suçlayarak yaşadın.Ortada yapılmış hatalar vardı.Bunları görüyordun,bu hataların nedeni olduğunu da biliyordun.Ancak hiç bir zaman sorumluluğu üzerine almadın.Bana hiç inanmadın.Şimdi ise karşıma geçmiş suçun ben de olabileceğini söylüyorsun.Beni yaşantında bulunan acizlerle karıştırma sakın.Ben esirgeyen ve bağışlayan,çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan...
- Seni sana inanmadığıma inandırmakla geçti günlerim.Elbette seni suçlayacağım,çok daha iyisini yapabileceğin halde sen bu karmaşayla yetinmeyi seçtin.Bizleri hep aşağıladın.
-Yapma,komik oluyorsun.Beni sizleri aşağılamakla itham ederken,aynada gördüğün suretin yaptıklarını aklından geçir biraz.
-Ben kimseyi aşağılamadım.Ben bazı kimseleri aşağılar taklidi yaptım sadece.İçimi biliyorsun.Bunu biliyorsun işte.Üstüme gelmek için sebep aradığını düşünüyorum bazen.Açığımı kolladığını,beni cezalandırmaktan hoşnut olduğunu da.
-Biliyorum.Hala nasıl olur da beni kandırmaya çalışırsın ona şaşıyorum.Sövdüğün geceleri hatırlar mısın?
-Pişmanım
-Değilsin.Hala da sövüyorsun.
-Değilim lan.Sikim seni varmışsın işte tamam.Yanılmışım,haklısın inanmadım.Ne yaparsan yap şimdi,Sikimde mi dünya? Hepinizin amına koyayım.
Tanrı onu huzurundan kovdu.
Küçük Adam
İNSAN SEVMEYEN HÜMANİST
Aidiyet duygumu yitirmeye başlıyorum
Yavaş yavaş
Bu dünyaya , bu şehre , bu eve ait değilim
İnsan rolü yapanlara , namussuzlara , fikirleri yargılayanlara ait değilim
Tanrı şahit
Ben onlardan biri değilim
Birkaç kitap , birkaç şiir ve birkaç dosttan ibarettir hayatım
Karamsar çığlıklarım vardır içimde
Sevilerim az , sanılarım fazla
Umutlarım kayıp
Üstelik bir bir ölüyor insanlık
Ve ben ‘insan sevmeyen hümanist’
Ben de gideceğim bir gün
Ki bu gitmek benzemeyecek diğerlerine
Bir anı yazısı çıkmayacak bunu anlatan
Kartpostallar , resimler olmayacak
Atmayan bir kalp ve üzerinde kuru toprak
Belki de birazcık yabani ot bitecek üstümde
Hatırlanmayacağım…
Hatırlamayacağım…
Bir daha seni yazamayacağım üstelik
İşte bu benim ruhsal ölümümdür
Küçük Adam
Aidiyet duygumu yitirmeye başlıyorum
Yavaş yavaş
Bu dünyaya , bu şehre , bu eve ait değilim
İnsan rolü yapanlara , namussuzlara , fikirleri yargılayanlara ait değilim
Tanrı şahit
Ben onlardan biri değilim
Birkaç kitap , birkaç şiir ve birkaç dosttan ibarettir hayatım
Karamsar çığlıklarım vardır içimde
Sevilerim az , sanılarım fazla
Umutlarım kayıp
Üstelik bir bir ölüyor insanlık
Ve ben ‘insan sevmeyen hümanist’
Ben de gideceğim bir gün
Ki bu gitmek benzemeyecek diğerlerine
Bir anı yazısı çıkmayacak bunu anlatan
Kartpostallar , resimler olmayacak
Atmayan bir kalp ve üzerinde kuru toprak
Belki de birazcık yabani ot bitecek üstümde
Hatırlanmayacağım…
Hatırlamayacağım…
Bir daha seni yazamayacağım üstelik
İşte bu benim ruhsal ölümümdür
Küçük Adam
24 Mayıs 2017 Çarşamba
MISIR
Bilmem kaçıncı gün bu, artık uykuyla alıp veremediğim kalmadı. Tıpkı tüm geçmiş gibi, bende kalması gereken her şey onda. Umudum, sevincim, sonunun sevince varacağını bildiğim hüznüm. Bari onu bıraksaydın diyemedim. Uykusunda konuşanlara inat susarmış uykum. Detaylarını bir köşeye bıraktığımızda budur bütün öyküm. Alamadığım yanıtlar... Böyle konuşuyorum diye üzülmeyin sakın, depresifliğim çocukluk günlerimde kaldı. Hayat gerçek hüzünler yaratmak isterse geçmişiniz sadece hayıflanacağınız bir şükür çetelesidir. Bunu anlayabilmek birkaç ömrüme bedeldi belki, belki de yeni bir ömrün hafıza kaybıyla yazıyorumdur bunları. Oysa bu durum yalnızca ve yalnızca mutluluğa yorumlanabilirdi müfredatlarda. Biliyoruz ki son dersler hep her şeyi unutabilmek üzeri. Her şeyi unutabilir insan, yağmuru tatlı bir eylülü, banka sırasında kendisine hediye edilen ertesi sırayı ve boğazını ağrıtacağını bildiği halde en mühim işiymiş gibi kemirdiği dondurma çakması buz parçasını. Sonra adını, dünyasını, adresini ve uzaklara diye nitelediği şehrini hiç bilmediğin, son birkaç cümlesini sevmek diye tamamladığın kahverengi gözleri duyuyorsun. Duyuyorsun. Görsen dayanamazdın . Ses tonunu görüyorsun alakadar olmayan kulaklıklardan. Duysan dayanamazdın. Tıpta ve aşkta her şey daha yaşanılır bir dünyaya alışabilmektir. Bunu bildiğin için tüm bu farklılıklar alıp götürüyor hikayeni. Şarkı yeniden başlıyor. Tüm bu şarkı dayanabilmektir yeniden, aynı acının aynı tonlarına. Farklı olsaydı ayıplardın. Aynı diye tüm bu görmezden gelişlerin. Ben seni bilmez miyim, üzülünce saklayamazsın. Saklayamıyorsun da zaten. Aramızda kalsın diye susuyorum tüm bu yalanları. Susmasaydın akardın içimden ,çünkü sen akman için içimden içerimde bir yerler iliklerdi tüm sabrımı. Dayanamazdım. Durup durup "her yerde her yerde" diye haykırırdım. Böyle diye diye susturursun beni. Şarkı yeniden başlar. Zaman kavramından bahsediyorum sana, tam bittiği yerden başlamasından. Başlamasaydı dayanamazdım. Çünkü tamamına bayıldığım bu şarkının, sen sadece nakarat kısmına aşıktın. Üç gündür aynı şarkı dilimde, kulağımda. Sen artık başka şarkılardasın. Ve benim ezberim bir mecburiyet üzeri iyidir. Senin hayat tecrüben aynı şarkıyı tekrar çalmayan bir radyo istasyonu kadar umursamaz ve yenicidir. Benim geldiğim zamanlarda en hatrı sayılır hissiyattır vefa. Bu yüzdendir ki ikimizin yerine aynı nağmeleri dillendiriyorum yüzyıllardır. Sen gittiğin yerde ikimizin yerine yeni yerleşim yerleri yarat ve aşkın tarifini anlaşılır bir dille anlat diye ilkel klanlara, ben tarih öncesi çağlarda sessizce bağdaş kuruyorum. Sadece tek bir kere, bir kere daha karşılıklı şekilde yankılansın diye sesimiz; inanmıyorum bu zaman kavramına. Çünkü eğer her şey akla ve mantığa sığar şekildeyse bu bizim çaresiz ve çabasız sona erişimizdir. Çaresiz sen, boşa çaba ben yani. Yani eğer yeni bir umut arıyorsa insan, tek şansı hiç inanmadığı mucizeler oluyor. İnanıyor muyum, bilmiyorum.
Mehmet Zorlu
23 Mayıs 2017 Salı
MÜZMİN BİR HÜZÜN
Mehmet Zorlu
21 Mayıs 2017 Pazar
KAJU
Mehmet ZORLU
5 Mayıs 2017 Cuma
HAYRATI OLAN GÜZEL KALPLİ ÖLÜLER
Şu uzayan saçlarım mı sebep acınası yorgunluğuma?
Yoksa gün geçtikçe yaşlı bir insan gibi asabileşen kalbim mi?
Oysa her şeye alışmalı insan
Mesela saçlarımı bağlamaya alışıyorum ben ve narin bir kız çocuğu gibi hissettiriyor bu
Yorgunluğa alışmalı yorgun adamlar
Şikayet etmeden yatakta kalınan fazla zamanlardan
Şükretmeli içinde olmadığına o yeşil tabutun
Her yeşil tabutun üstünde belediye ismi yazar
Ve altında kimin hayratı olduğu
Bu dünyada hayratı olanlar zengin,ayrıca da ölüdür
Yanlıştır bu önermelerin çoğu
Ama iyi ki varlar hayratı olan güzel kalpli ölüler
Onlar olmasa adam gibi ölmek bile nasip olmazdı bize
Bize nasip olan yegane şeydir adam gibi ölmek
Ölmek adam gibi şeydir yegane bize nasip olan
Yaşasın muhsin ünlüden etkilenen şairler!
Küçük Adam
MEDENİYET MEKTUPLARI
Milattan önce yedinci yüzyıl zamanları
Para icat edilmiş fakat daha bilinmez o zamanlar
Meslektaşlarım taşlara, duvarlara
Ne bileyim
Şanslı ve Mısırlıysa papirüslere,
Acelesi varsa ve çişi gelmişse göl kenarlarına
Bir şey çizmişler ama, nasıl gıpta ediyorum.
Biz Babil'in o asma bahçelerinde pineklerken
Göz ucuyla yoklayıp muhafızları,
Dudaklarından öperken seni yani.
Ben kılıç kuşanan toy bir Sami
Sense yer edebildiğin kadar zihnimde
Tasvirimin Beyrut güzeli...
Her şey bu kadar güzel ve Ortadoğu'yken
Seslenmiş bana Hammurabi:
"Ölümlerden ölüm beğen."
Tabi o zamanlar önümüzü ilikleyemiyoruz.
Üstümüzde ipekten bir peştemal
"Aman efendim canım efendim" diye dilleniyorum fakat
İnsafa gelmiş infaz
Yani ne bileyim...
Tarzım değil.
İyisi mi, kesin beni
Sonra sıkılmışım, sıcak yerlerdeyim üstelik
Yangını daim olana yağmuru nafile bir yerlerde
Vespuci'nin doğmadığı zamanlarda
Marquez'le aynı meridyendeyim.
Ve sevdanın tabirini ararken İber yarımadasında
Ve edebiyatımıza nüfuz etmemişken nezaket henüz
Ve ortaklaşa gıda zehirlenmeleri yaşayacaksak seninle
Çin seddinin surlarına dayayarak omzumu
Muz kızartması yemeye de razıyım.
Mehmet ZORLU
2 Mayıs 2017 Salı
PALYAÇO SAİT
Çocukluğumun en büyük hayaliydi palyaço olmak.Abim doktor olmak isterdi.Çok sevinirdi annem.Anımsıyorum da komşuların eve geldiği günler abimin doktorculuk oynadığı iğnesi,stetoskobu çıkartılıp annem tarafından süslü kelimelerle oğlunun doktor olacağı anlatılırdı.Bir de küçük kız kardeşim çıkmıştı sonradan ortaya.Ben daha biriyle uğraşamazken küçüklüğünden beri avukat olmak isteyen bir canlı üzerimdeki baskıyı daha da arttırmıştı.Bir aile yemeğinde dayımın büyüyünce ne olmak istiyorsun sait sorusuna palyaço cevabını verdiğimde başlamıştı her şey.Çok iyi hatırlıyorum babamın o zaman verdiği tepkiyi "Salak olacak nermin bu çocuk." demişti."Birazcık abini örnek al da derslerine çalış."Abimi hiç örnek almadım ben.Doktor oldu o.Abimi örnek alsaydım kesinlikle doktor olurdum ben de.Kız kardeşim büyüdükten sonra "Bak senden 4 yaş küçük ama zehir gibi kafası var." laflarına maruz kalmaya başladım.Kötüydü benim derslerim.Hayatımın hiçbir döneminde zehir gibi kafam olmadı.Palyaço olmak istiyordum ve bunun için çok ders çalışmama,zehir gibi kafam olmasına gerek yoktu.Bilinçliydim.Ancak ne babam görüp takdir etti bunu,ne de annem.Üçüncü sınıfa giderken derse giren müfettiş bizlere büyüyünce ne olmak istediğimizi sormuştu.Soru bana yöneltildiğinde öğretmenimin bakışlarındaki çaresizliği asla unutmam.Cevabımı biliyordu,bu cevabı duymaktan korkuyordu.Ayağa kalktım,belki de hiçbir palyaçoda olmayan gururla "Palyaço olmak istiyorum,efendim."dedim.Tüm sınıf gülmeye başlamıştı.O zaman anlam veremediğim o kahkahaların nedenini şimdi daha iyi anlıyorum galiba.28 yaşındayım.Merak ediyorsanız hayır palyaço değilim.Ben palyaço olamadım.Başka bir şey de olamadım onun yerine.Babam salak olacak nermin bu çocuk derken bunu kastediyordu galiba.Palyaço olabilseydim eğer emin olun salak olmazdım.Bu arada küçük kardeşim de geçen sene hukuk fakültesini dereceyle bitirdi.Gerçekten çabaladım palyaço olmak için,birkaç başarısız denemeye imza attıktan sonra dünyadaki tüm palyaçolardan ve turgut uyardan özür dileyerek mesleği bırakma kararı aldım.Yine çocukluğuma dönmemiz gerek bunun nedenini anlatmam için.Sirkin şehrimize geldiği pazartesi sabahı,gecesi heyecandan uyuyamamış ben yataktan öylesine fırlamıştım ki abim sesime uyanmış ve tüm umursamazlığıyla geri yatmıştı.Ben on yaşındaydım,o on iki,zeynep ise altı yaşında çok sevimli bir kız çocuğuydu.-avukat olmak istediği zamanları saymazsak-.Ben palyaço olmak istiyordum,Zeynep avukat,abim ise doktor.Abim doktor,zeynep hukuk fakültesini bitirdi geçen sene,ben palyaço olamadım.Aslına bakarsanız ben hiçbir şey olamadım.Yataktan çıktıktan sonra koşarak banyoya gitmiş,elimi yüzümü yıkamıştım.Zor ikna etmiştim babamı beni sirke götürmesi için.Ama ne kadar salak olacağımı düşünse de ben onun oğluydum ve babalar çocuklarının isteklerini,özellikle de ağlayan çocuklarının isteklerini yerine getirirdi.Bunu biliyordum.Bilinçliydim.Ancak ne babam görüp takdir etti bunu,ne de annem.Kahvaltı edecektik,daha sonra da doğru sirke gidecektik.Aslanlar,maymunlar,tel cambazları,en önemlisi palyaçolar beni bekliyordu.O yaşıma kadar hiçbir günü yaşamayı bu kadar arzulamamıştım herhalde.Bilemezdim olacakları,ben allah değildim,gerçi var mı yok mu o da büyük bir muamma ama-ben o günden sonra hiç inanmadım ona-Ben babam,annem uyansın da kahvaltı edelim diye beklerken,babamın haykırışlarını duydum.O gün sirke gidemedik.Annem ölmüş benim o gece.Kalp krizi.Cenazesi oldu benim annemin.Çok kızdım palyaçolara hiçbiri gelmedi.Daha sonra suç palyaçolarda değil dedim anneme kızdım.Niye o gün öldün anne diye.Son on,on beş senedir de kendime kızıyorum.Keşke annenin komşulara gururla anlatacağı bir şey olmak isteseydin sait diye.Siz söyleyin palyaço olsaydım eğer annem de bana güler miydi?
Küçük Adam
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)